Kalahari

Kalahari
Kalahari Augrabies Extreme Maraton-2014

16 Haziran 2015 Salı

İznik Ultra Maratonu 2015

Aslına bakarsanız benim için yazmak koşmaktan çok daha zor fakat İznik Ultra gibi her koşucunun yaşaması gereken bir deneyimi de aktarmasam olmazdı. İznik Ultra’dan sonra yoğun bir iş ve yarış programım nedeniyle bir türlü bilgisayar başına oturmaya fırsat bulamamıştım. Bulduğum zamanlarda da yazacak durumda değildim.

İznik Ultra maratonunu koşma kararını verirken, koşsam mı, koşmasam mı,42 mi koşsam, 136 mi koşsam acaba diye çok düşündüm. Sonunda, çalışma şartlarım elverirse 136 km koşmaya karar verdim. Yarış öncesi iş sebebiyle İzmir’deydim.Yarış sabahı Cemil Gökçe,  Nejdet Yergök ve Çagın İpekoğlu’yla beraber İzmir’den İznik’e geldik. Yarış kitini aldıktan sonra dinlenmek için Alpaslan’ın malikanesine gittim. 136K yarışı  gece yarısı başlayacağı için uyumaya çalıştım ama uyumak için ne kadar çaba sarf etsem de başarılı olamadım, sadece biraz dinlenebildim. 
       
Başlangıç anı
37''inci km Örnekköy
         Yarış günü hava çok güzeldi bu yüzden yarışa taytla mı şortla mı başlasam diye ikilemde kaldım fakat tepeler her zaman İznik merkezden daha soğuk olduğu için taytla koşmaya karar verdim. Saatler 00:05’i gösterirken yarış başladı. Yarış düşündüğümden daha hızlı başladı. İlk km’yi 4:15 pace ile geçtik, arkama baktığımda yaklaşık 20 kişilik bir grup vardı. Yarışmanın favorilerinden İskoç Donald Campbell’da ön gruptaydı. Gruba “Tempoyu düşürelim bakalım ne yapacak?” dedim. Biz tempoyu düşünürünce Donald’da tempoyu düşürdü,sonra arkasına baktı ve temposunu arttırdı.136 KM’lik bir yarışa bu tempoyla başlamak istemediğimden dolayı tempomu düşürdüm ve 5:15’lik tempoyla koşmaya devam ettim. Ben, Bulgar sporcu Maria Nikolova, Ufuk Abi, Aykut Çelikbaş, Hüseyin Haşhaş, İlker Laçalar, Yücel Kalem, Servet Çataltepe, Tolga Güler, Murat Akkaya, Hilmi Güven, Hilmi Güven, Özgür Öztem’ den oluşan bir grup vardı. Gruba “Hangi tempoda koştuğunuzun farkındasınız değil mi? ” diye sordum. Murat ve Tolga aynı anda “Bırak bari ilk kontrol noktasına sizden önce girelim” dediler. Fakat bilmedikleri bir şey vardı, yarışın başındaki bu tempo ilerleyen km’lerde onlara olumsuz olarak geri dönecekti. Yücel Kalem, temposunu artırıp grubun önünde koşmaya başladı. Birinci kontrol noktasını 9. olarak geçtim. Grupla yaklaşık 22 km beraber koştuk,  22. KM’de Murat yorulunca diğerleri de onunla beraber yavaşladı. 24 km’de ihtiyaç molası için durduğumda Aykut ,Hüseyin Haşbaş ve Ufuk Abi’den koptum ve Maria ile beraber koşmaya başladık. Öndekileri takip ederken bir anda yanlış yolda gittiğimizi düşünerek geri döndük, yaklaşık 200 metre geri koştuktan sonra Servet Çataltepe doğru gittiğimizi söyledi. Boşu boşuna geriye doğru koşmuş olduk. İkinci kontrol noktası olan 27’nci km’deki Boyalıca’dan 6. olarak geçtim. Bunu çok fazla dert etmiyordum çünkü düşündüğüm tempoda koşuyordum. Artık ultra maraton koşma konusunda tecrübeliydim ve çevremde koşanların hangi tempoda koştuğu benim için önemli değildi. Kendi tempomda koşmaya devam ettim. Yarışın ilk sert tepesini çıkarken rakiplerimi önümde görüyordum. Onları yakaladım diye sevinirken, tepeyi çıkmak düşündüğümden uzun sürdü. Yarışın 35’nci km’sinde Yücel Kalem’i yakaladım ve yanından hızla geçtim. Aslında Yücel’i görünce şaşırdım çünkü Yücel’i tanıyordum ve neden bu tempoda başladığına anlam verememiştim. Yarışın başında kendini iyi hissetmiş ve koşmaya devam etmiş, uzun bir süre birinci gittiğini düşünmüş fakat bu sürede önünde giden Donald’ın varlığından haberi yokmuş. Önümdekileri sorduğumda 4-5 dakika önümde olduklarını söyledi. 37. km’deki Örnekköy’e girerken Ufuk Abi kontrol noktasından çıkmıştı. Kontrol noktasından yanıma, 3-4 tane bisküvi ve yarım litre su alarak çıktım ve kısa bir süre sonra Ufuk abiyi de yakaladım. “Hadi abi beraber koşalım” dedim “Sen git ben kendi tempomda koşacağım” diye cevap verdi. Tempomu biraz artırıp Aykut ile Hüseyin’i yakalamaya karar verdim, az kaldı yakaladım diye diye kendimi 4’uncü kontrol noktası olan 58’inci km’deki Örnekköy’de buldum. 

         Örnekköy’e geldiğimde Aykut ile Hüseyin’de kontrol noktasındaydılar. Bu nokta çanta bırakma noktası olduğu için kıyafetlerimi değiştirdim ve oyalanmadan yoluma devam ettim. Aykut’tan hemen sonra kontrol noktasından ayrıldım,ben kontrol noktasından ayrılırken Hüseyin hala kontrol noktasındaydı. Yaklaşık 1 km sonra Aykut’u yakaladım ve geride bıraktım artık önümde sadece Donald vardı. Kontrol noktasından çıktığımda aramızdaki zaman farkını sorduğumda Yaklaşık 20 dakika diye cevap geldi. Motivasyonum çok iyi durumdaydı, kendimi çok iyi hissediyordum. Güneş yavaş yavaş doğmaya başlamıştı, tempomu biraz artırarak Sölöz’e kadar tempolu koşmaya karar verdim,  bu sürede aradaki farkı kapatmayı düşünüyordum. Düşündüğüm gibi de oldu. Sölöz Burnu’na geldiğimde fark 16 dk ’ya indi. 12 km’de 4 dakika farkı indirmeyi başarmıştım. Sölöz’den sonra yarışın ilk ciddi çıkışı vardı,tırmanmaya başladığım noktada yoldan bulduğum çubuk ile koşmaya başladım. Bu tepeyi yürümeden çıkarsam Narlıca’ya vardığımda farkı 10 dakikaya düşüreceğimi düşünerek  Sölöz’den Narlıca’ya kadar nerdeyse hiç yürümeden koştum. Çantamdaki su şişem düştüğü için arada yolda gördüğüm su kaynaklarından su içip koşmaya devam ettim. Narlıca’ya geldiğimde aradaki farkı sorduğumda 30 dakika dediklerinde bir anda yıkıldım. Sölöz’den Narlıca’ya kadar aralıksız koşmuştum buna rağmen fark düşeceğine artmıştı. 
Sölöz'den Narlıca'ya giderken
         Caner’e “Artık yarışı rolantiye alıyorum, yeni hedefim 2.likteki yerimi korumak .” dedim. Caner’de “Yarışın daha en zorlu çıkışı duruyor, Donald İngiliz, ülkesinde fazla tepe yok.” dedi. Bende  “İngiliz olabilir ama Avusturya’da antrenman yapıyor.” dedim. Caner’e “Parkurda fazla değişiklik yok değil mi? diye sordum. “Bir kaç değişiklik var.” diye cevap verdi. Sanki ben Karadeniz’de yaşıyor muşum gibi, Donald İngiliz dedi bana, ben de İstanbul’da yaşıyorum. En yüksek noktası benim antrenmanlarımı yaptığım Aydos o da 537 metre. Antrenmanlara 250 metreden koşmaya başladığımı ve en yüksek noktasına çıkmadığımı da sayarsak biry andan antrenmanda kazandığım en yüksek rakım farkı 250 metreyi geçmez düşünceleri vardı kafamda. Neyse, bunlar işin detayı, dönelim yarışa. Narlıca’dan çıkmaya hazırlanırken Aykut’u görünce ikinci kez şaşırdım çünkü Aykut’un bu kadar iyi geleceğini düşünmüyordum. Oylanmadan tekrar koşmaya başladım. Kısa bir süre sonra Müşküle’ye ulaştım. Müşküle’deki kontrol noktasından hiç oyalanmadan çıktım ve yarışın son çıkışını tırmanmaya başladım. Tepeyi çıkarken ara ara arkama bakıp, Aykut’un gelip gelmediğini kontrol ettim. Aykut’u gördüğümde kendimin bulunduğu noktayı kerteriz alıp aramızda zaman farkı artıyor mu azalıyor mu diye kontrol ettim. Her seferinde fark biraz daha arttı. Bir yerden sonra artık Aykut’u görmemeye başladım. Caner, söylediğinin aksine parkurda büyük değişiklikler yapmıştı. Bu parkur geçen yıllar ki parkurlara göre daha teknikti ama bence daha güzeldi. Dümdüz yoldan çıkmak yerine araziden yukarı çıkmak bana daha keyifli geldi. 106. km’deki Süleymaniye’ye   geldiğimde durumum iyiydi. Bir ümitle, Donald’ı sorduğumda aradaki farkın 45 dakika olduğunu söylediler, hedef artık 2.likti. Kontrol noktasında bir şey yiyip su ikmali yaptıktan sonra ayrıldım. Müşküle’den Sülemaniye’ye çıkarken yoldan çubuk buldum bunları kontrol noktasına girerken atmadım. Çünkü Süleymaniye’den sonra yaklaşık 2-3 km’lik bir çıkış olduğunu hatırlıyordum. Bu tepeyi çıkınca çubukları attım. 
Süleymaniye'ye tırmanırken
        Yaklaşık 1 km sonra çubukları attığıma pişman oldum çünkü ufak ufak bir sürü iniş çıkış vardı. Geçen yıllarda parkuru tersten koştuğumuzdan bu noktaların yarışın sonu değil de başı olmasından dolayı bu iniş çıkışları pek hissetmemiştim. 110 km koştuktan sonra en ufak çıkışta vücut bunları hisseder hale geliyor. Çıkışlarda yürüdüm. İnişler ve düz yerlerde koşarak devam ettim. Çoğu gitti azı kaldı diye kendimi motive etmeye çalıştım. Hatta 113’inci km’de 23 km kaldı hadi sabret dediğimi hatırlıyorum. Kısa bir süre 23 km mi?!!! Yarı maratondan daha uzun kalmış dedim. Kalana değil koştuğuna bak dedim kendime 113 nerede 23 nerede. Bu şekilde söylene söylene Derbent’e doğru ilerledim. Derbent’e yaklaşınca görevlileri gördüm. Fotoğraf çekip beni motive ettiler. Derbent’e inerken yaklaşık 3 km boyunca asfalt yolda koşmak zorunda kaldım, asfalt beni çok zorladı, dizlerim ağrımaya başladı ama tempomu koruyarak koşmaya devam ettim. 121’inci km’deki Derbent’e ulaştığımda son kontrol noktasına da ulaştın diyen birine  “Bitti ama bende bittim” dediğimi hatırlıyorum. Evet, artık sadece bitiş noktasından geçmek kalmıştı ve 15 km’nin neredeyse 8 km’si yokuş aşağıydı. Yarışın başında planlar yaparken, Derbent’ten sonrası çantada keklik gibi görünüyordu ama planlar hiç düşündüğüm gibi olmadı. Çünkü tepeleri inerken dizim ağrıyordu ve bu ağrıyla Derbent’ten sonra 1 km daha asfalttan aşağı doğru koştum. Sonrasında parkur, tekrar araziye döndü Patika yolda 3-4 km boyunca ufak iniş çıkışlar vardı. İnişleri inerken dizim ağrıyordu ama ağrıya dayanarak koşmaya devam ettim sonra tekrar tepe çıktım. Tepeleri yürüme koşma arası gidiyordum. Sonrasında yine iniş ve ardından yine çıkış. Çıktığım tepeye mi yanayım yoksa indiğim yeri tekrar inmek zorunda olduğmamı. Neyse sonunda acılar içinde 8 kmlik iniş bitirdim. İnişin sonunda dere yatağı vardı, dere yatağından taşlara basarak geçme şansım vardı fakat hiç düşünmeden kendimi soğuk suların içine attım, durdum, yüzümü yıkayıp su içtim. Organizasyonda gönüllü İznik’li bir çocuk motoruyla bana eşlik etmeye başladı. Acı çekiyordum ama acının bir an önce bitmesi için durmadan koşmaya devam ettim. Bir köyün içinden geçtikten sonra İznik şehir merkezine girdik. Artık yarışın son km’sine girmiştim ve gördüğüm herkes beni alkışlıyordu. Gece yarısı karanlıklar içinde çıktığım noktaya ulaşmıştım, alkışlar içinde  finish noktasından geçtim. Dilekolay 4.uncü kez bu zorlu yarışı bitirmeyi başarmıştım.

İznik'te güneşin doğuşu
       Bu yıl organizasyon, diğer yıllara göre daha iyiydi. Parkurun tersten koşulması ve parkurdaki değişikler parkuru daha zorlu hale getirmiş olsa da benim açımdan koşulması daha keyifliydi. Önümüzdeki yıl koşacak olanlar için en büyük tavsiyem kesinlikle bu parkuru koşmaları olacak. Parkurun, özellikle Sölöz’den sonraki kısmında en büyük yardımcınız batonlarınız olacaktır. Yarışmada emeği geçen, başta Caner Odabaşoğlu ve Macera Akademisi Ekibine, kahrımızı çeken, biz motive eden gönüllülere, Soner SARIHAN ve tüm yarış boyunca bizleri yalnız bırakmaya İznik Halkına, Bursa Büyükşehir ve İznik Belediyesine, UMKE ve AFAD’a, beni İzmir’den İznik’e taşıyan Cemil Gökçe’ye sponsorlarım OUTRUNNER ve SUUNTO’ya teşekkür ederim.

Yarış sonuçları : http://racetecresults.com/results.aspx?CId=16389&RId=67

Yarış kayıtlarım : http://www.movescount.com/moves/move59800913

3 yorum:

  1. Üstad bir solukta okudum,
    notlar aldım kendim için, faydalandım, bilgilendim.
    Tecrübeleri bu derece değerli bir üstadı her zaman İznik'te görmek isteriz.
    Ayaklarına sağlık, teşekkürler.

    YanıtlaSil
  2. Tebrikler Mahmut Hocam, o anları siznle birlikte yaşamış gibi oldum, sizin gibi başarılı sporcuları tanımak büyük bir mutluluk...

    YanıtlaSil
  3. Teşekkür ederim Soner ve Erdogan

    YanıtlaSil