Kalahari

Kalahari
Kalahari Augrabies Extreme Maraton-2014

19 Şubat 2019 Salı

MANAVGAT ULTRA: ISLAK, ÇAMURLU, SULU VE ÇOK TEKNİK!



Manavgat Ultra, birçoğumuz için sezonun ilk yarışı olsa da benim için durum farklıydı. Ocak ayında Çekmeköy’de Bakiye Duran’ın yarışında 45 km koşmuştum. Manavgat öncesinde de iyi bir hazırlık dönemi geçirdim. Antrenman kaçırdığım gün neredeyse olmadı. Hatta bazı günlerde, işten eve koşarak gittiğim için çift antrenman yaptım. Böylelikle haftalık 100-120 km’lik mesafelere ulaştım.

Manavgat Ultra Maratonu bu yıl dördüncü kez yapılıyordu. 2017 yılında ilki yapılan Manavgat Ultra Maratonunda 80 km koşmuş ve ikinci olmuştum. Geçen yılda bu yarışı koşmak istemiş ama elimde olmayan nedenlerden dolayı koşamamıştım. Bu yıl Manavgat Ultra maratonunda üç farklı etap vardı: 12 km’lik Seleukeia patika etabı, 37 km’lik Oymapınar dağ etabı ve 71 km’lik Manavgat Ultra Maratonu. Ben yine uzun parkur olan Manavgat Ultra Maratonunda koşmayı tercih ettim. Bu yıl katılım geçen yıllara oranla daha fazlaydı. Seleukeia ve Oymapınar etabında 318 erkek, 132 kadın, Manavgat Ultra’da 87 erkek ve 21 kadın sporcu bulunuyordu.

MALZEME HAZIRLIK SÜRECİ
Cuma sabahı Sabiha Gökçen’den Antalya yolculuğum başladı. Antalya’ya indiğimizde “Manavgat’a nasıl gideriz?” diye düşünürken, organizasyon tarafından ayarlanan tur acentasının aracı imdadımıza yetişti. 40 TL karşılığında konaklayacağımız otele kadar gittik.
Otele vardıktan kısa bir süre sonra yarış kitleri dağıtılmaya başlanacaktı. Kitimi alıp, öğle yemeği yedikten sonra odama gidip dinlenme moduna geçtim. Dinlemenin ardından yarışa gelenlerle sohbet etmek amacıyla kitlerin dağıtıldığı salona indim. Akşamki brifinge kadar yarışa gelenlerle sohbet ettim.
Brifingden sonra yine odamdaydım. Sabah start alanına transfer saat 6.30’daydı. Akşamdan yarış malzemelerimi hazırladım. Brifingte Etem Şeker, 3-4 kez dere geçişi olacağını söylemişti. Bu yüzden 37’inci km’deki drop bag noktası için yedek kıyafet hazırladım (Şort, tişört, ayakkabı).  Bu nokta hem bizim drop bag noktamız hem de 37 km parkurunu koşacak arkadaşların ve bizim bitiş noktamızdı.
YARIŞ ÖNCESİ, KAHVALTIDA NE YEMELİ?
Sabah 5.45’de kalkıp yarış kıyafetlerimi giydim ve kahvaltıya indim. Raporumun bu kısmında yarış öncesi nasıl bir kahvaltı yapmak gerektiğinden söz edeceğim. Yarış tecrübelerim, pek çok sporcunun ultra maratonlar öncesinde abartılı şekilde beslendiğini gösteriyor. Benim menümde sadece 3-4 dilim peynir, 2-3 dilim ekmek, bal ve çay oluyor. Bunlar sindirimi kolay, tokluk hissi veren ve besleyici ürünler. Pek çok arkadaşım; sosis, yumurta, omlet, zeytin, salatalık, domates vb. ürünleri tüketiyor. Bunlar sindirimi zor, mideyi çok rahat bozacak ürünler.
Yarış sabahları, çoğumuz kahvaltımızı konakladığımız otelde yapıyoruz. Kahvaltıda, “ne kullanıldığı aslında bilmediğimiz” ürünleri yiyoruz. Yani kendimizi “midemiz” konusunda riske atıyoruz. Ve yarışta karşılaşabileceğimiz en kötü şeylerden biri “mide bulantısı ya da ağrısı çekmek”. Bu nedenle tavsiyem, yarış öncesinde basit, doyurucu ve enerji verici ürünlerin tüketilmesi (Gelecek aylarda bu konuda daha kapsamlı bir yazı yazacağım).
PARKURDAKİ DEĞİŞİKLİKLER
Yarışa dönersek… Saat 7.30’u gösterirken yarış başladı. 37 km koşanlar hemen öne geçti. Biz 70 km koşanlar onları takip etmeye başladık. Parkur, Etem’in bahsettiği gibi bol sulu ve çamurluydu. İki yıl önce yine Manavgat Ultra’daydım ama parkurun epey değiştiğini fark ettim.
Yarışın 3. km’sinde 37 km parkurunda koşan Ali Sevinç ile karşılaştım. Onun kalan 34 km’sini birlikte koştuk. Yaklaşık 5. km’deki dere yatağına geldiğimizde bana ayakkabılarımızı çıkarıp çıkarmayacağımızı sordu. Onun sorusu bitmeden ben derenin ortasına gelmiştim bile… O da hemen arkamdan geldi. “3-4 dere yatağından geçeceğiz. Hepsinde ayakkabı çıkarırsak çok vakit kaybederiz” dedim. Dere yatağına gelmeden parkurdaki sulu yerlerden geçmiştik ve ayaklarımız çoktan ıslanmıştı. 12. km’deki Seleukeia antik kenti kontrol noktasına çıkarken patikadan su akıyordu. “Ali, burada ne yapacaktın? Ayakkabını çıkartıp çıplak ayak mı koşacaktın?” dedim.

GORATEX AYAKKABI ÖNERMİYORUM
Yıllardır trail ve macera yarışlarında koşuyorum. Hiçbirinde ayakkabılarımı çıkartıp dereden geçmedim. Birçok kişi goratex ayakkabı tavsiye edip etmediğimiz sorar. Cevabım her zaman “Hayır” olmuştur. Goratex ayakkabı içine aldığı suyu zor tahliye ediyor. Goratex olmayan ayakkabının içinde ayaklarımız daha rahat hava alıyor. Bu yüzden goratex koşu ayakkabısı tavsiye etmiyorum.
İlk kontrol noktasına geldiğimizde suyum ve yiyeceğim vardı. Bu yüzden kontrol noktasındakilere uzaktan selam verip duraklamadan devam ettim.
Kilometreler arttıkça parkuru daha çok beğendim. Parkur hazırlanırken çok büyük emek verildiği belli oluyordu. Yolun büyük kısmı ince patikadan (single track) oluşuyordu. İşaretleme kusursuzdu. Yalnızca renk tercihini eleştirebilirim. Sarı siyah şeritler yerine kırmızı beyaz şeritler olsaydı daha iyi olurdu. Çünkü güneşin çarptığı yerlerde bazen sarı siyah şeritlerin görünmesi zor oluyordu.
KÖYLÜLER İLK KEZ İŞARETLERİ SÖKMEMİŞ
Köy geçişlerine yaklaşınca saatime yüklediğim rotaya bakıyorum. Bunun nedeni Türkiye’de ultra maraton kültürü oluşmaması nedeniyle köylülerin işaretleri sökmesi. İlk kez bir yarışta köy içine konulan işaretlerin sökülmediğini görerek çok mutlu oldum.
Parkurun keyfini çıkartarak ve Ali ile sonbet ederek 22. km’deki kontrol noktasına geldik. Kontrol noktasında su takviyesi yaptım ve elime birkaç dilim elma alıp Ali ile yola koyuldum. 30. Km’den sonra, 37 km parkurunda koşan iki kişiyi geçtik. Ali kendi parkurunu genel sıralamada 4. olarak bitirdi.

Benim için zor yollar şimdi başlıyordu. Yarıştan önce belirlediğim stratejinin ilk bölümü istediğim gibi geçmişti. İlk 37 km’lik bölümde arkadakilerden 5-10 dakika önde olmayı planlamıştım. 37. km’deki kontrol noktasından sonra yaklaşık 1.5 km’lik bir çıkış vardı. Henüz arkamda kimse görünmüyordu.
YAVAŞLAMAK, SAKATLANMAKTAN İYİDİR
37. km’deki Oymapınar kontrol noktasına geldiğimde bir şeyler yiyip tişörtümü değiştirdim ve yeniden yola koyuldum. 50. km’deki kontrol noktasına kadar genelde çıkış vardı. İkinci stratejim, 50. km’deki kontrol noktasına kadar bu farkı korumaktı. Son 20 km’lik kısım genel olarak iniş olduğundan hızlanacaktım. Böylece arayı daha da açacaktım.
2 km boyunca jeep yolundan çıktıktan sonra ince bir patikada koşmaya başladık. Yukarı çıktıkça patika daha da teknikleşti. Bir yerden sonra bırakın koşmayı, yürümek mümkün değildi artık. Bazı yerlerinde kaya tırmanışı yaptık. İlk zirvenin ardından yaklaşık 1 km’lik bir inişi geçtim. Yağmur buradaki zemini çok kaygan hale getirdiğinden birkaç kez düştüm. Sakatlanmaktansa yavaşlamaya karar verdim. Sonuçta en önde gidiyordum, arkadakilere yakalanırsam hızlanırım diye düşünerek hızımı düşürdüm.



ACABA YANLIŞ MI GİDİYORUM?
Parkur her geçen dakika daha zorlaşıyordu. Geçen yıl koşanlar parkurdan bu şekilde bahsetmemişti. Yarış brifinginde Etem de bu şekilde anlatmamıştı. 49. km’ye kadar patikadan koşacağımızı, 49-50 km arasında dik ve zor bir çıkış olduğunu söylemişti. “Acaba yanlış mı gidiyorum” diye düşünmeye başladım. İşaretler çok iyiydi, saatimdeki rota da doğru yerde olduğumu gösteriyordu. Etem’i aradım, “Kulakların çınlıyor mu” dedim. İşaretleri sordu, sorun olmadığını söyledim. Bu arada 47. km’ye gelmiştim. 2 km sonra bu kez Etem beni aradı. Kemal Kukul abinin işaretleri kaçırdığını ve 59 km’deki kontrol noktasına gittiğini,  Cengiz Akyüz’ün de işaretleri kaçırıp 50’inci km’deki kontrol noktasına ulaştığını söyledi.
Kontrol noktasına vardığımda rahatladım. Bilgisi verilen parkurdan daha farklı bir parkurda koşmak psikolojik olarak yıpranmama neden olmuştu. Kontrol noktasında biraz oyalandım. Yola koyulurken Cevdet Alyılmaz abi geldi. Cevdet abi dağcılık kökenli olduğu için bu kısmı bayağı iyi koşmuş. Kontrol noktasından beraber çıktık. Buradan sonra yaklaşık 1 km daha çıkış vardı. Ardından 59. Km’deki Aygır Deresi kontrol noktasına kadar inecektik. İnişin başlamasıyla beraber Cevdet abiye “Abi ben kaçar” dedim ve tempomu artırdım.
Kontrol noktasına yaklaşırken Cengiz abiyi yakaladım. Kemal abi de beni kontrol noktasında bekliyordu. Kontrol noktasında durmadan devam ettim. Yarıştan önce hava durumuna baktığımda öğleden sonra yağmur gösteriyordu. Yağmura yakalanmadan önce yarışı bitirmek istiyordum.
Kemal abi, Cengiz ve ben son km’leri beraber koştuk. Parkurun bu kısmı çok keyifliydi. Dere yatağının içi çok güzeldi. Son 5 km kala tekrar teknik bir patikadan aşağı indik. Bu inişten sonra yaklaşık 500 metrelik bir tünelden geçtik. Bu kısımda Cengiz abi geride kaldı. Kemal abiyle Oymapınar’daki bitiş noktasına kadar gittik. Yarışma sonunda Kemal abi 50 km kontrol noktasını pas geçtiği için organizasyon tarafından diskalifiye edildi. Cengiz abi ise 50 km kontrol noktasına parkuru takip etmeden gittiği ve bunu organizasyona bildirdiği için zaman cezası aldı.

NASIL DAHA İYİ OLABİLİR?
Yarışı değerlendirecek olursam, bence ilk 37 km mükemmeldi. Önümüzdeki yıllarda bu parkurda koşacaklara 37 km parkurunu tavsiye ederim. Genelde kontrol noktalarında durmasam da kontrol noktaları kusursuza yakın duruyordu. Görevliler sıcakkanlı ve güler yüzlüydü. İşaretleme kusursuzdu (sarı siyah yerine, kırmızı beyaz şeritler olsa daha iyi olurdu). 40-50km arası çok teknikti. Bu yüzden yarışmacılar epey tepki gösterdi. Belki yarış öncesi uyarı yapılsaydı bu kadar tepki olmazdı. Türkiye’de ultra maraton koşan insan sayısı sınırlı. Henüz bu derece teknik parkurlara alışık değiliz. Gelecek yıl bu kısımda değişiklik yapılırsa daha zevkli bir parkurda koşmak mümkün olacaktır.
Yarışta başta Etem Şeker, Hayrettin Şeker ve Orçun Ocakoğlu olmak üzere emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Yarışma da malzeme desteği sağlayan Underarmour Türkiye ekibine, Garmin Türkiye ve Suunto Türkiye ekibine teşekkür ederim.

Yarış parkur bilgileri linki:


YARIŞ SONUÇLARI

Manavgat Ultra Maratonu
-          Kadınlar
1.      Eda Kınacı 
2.      Seda Nur Çelik
3.      Natalia Senyovskaya

-          Erkekler
1.      Mahmut Yavuz
2.      Cevdet Alyılmaz
3.      Karol Bogus