Aslına
bakarsanız benim için yazmak koşmaktan çok daha zor fakat İznik Ultra gibi her
koşucunun yaşaması gereken bir deneyimi de aktarmasam olmazdı. İznik Ultra’dan
sonra yoğun bir iş ve yarış programım nedeniyle bir türlü bilgisayar başına
oturmaya fırsat bulamamıştım. Bulduğum zamanlarda da yazacak durumda değildim.
İznik Ultra maratonunu koşma kararını verirken, koşsam mı, koşmasam mı,42 mi koşsam, 136 mi koşsam acaba diye çok düşündüm. Sonunda, çalışma şartlarım elverirse 136 km koşmaya karar verdim. Yarış öncesi iş sebebiyle İzmir’deydim.Yarış sabahı Cemil Gökçe, Nejdet Yergök ve Çagın İpekoğlu’yla beraber İzmir’den İznik’e geldik. Yarış kitini aldıktan sonra dinlenmek için Alpaslan’ın malikanesine gittim. 136K yarışı gece yarısı başlayacağı için uyumaya çalıştım ama uyumak için ne kadar çaba sarf etsem de başarılı olamadım, sadece biraz dinlenebildim.
Örnekköy’e geldiğimde
Aykut ile Hüseyin’de kontrol noktasındaydılar. Bu nokta çanta bırakma noktası
olduğu için kıyafetlerimi değiştirdim ve oyalanmadan yoluma devam ettim.
Aykut’tan hemen sonra kontrol noktasından ayrıldım,ben kontrol noktasından
ayrılırken Hüseyin hala kontrol noktasındaydı. Yaklaşık 1 km sonra Aykut’u
yakaladım ve geride bıraktım artık önümde sadece Donald vardı. Kontrol
noktasından çıktığımda aramızdaki zaman farkını sorduğumda Yaklaşık 20 dakika
diye cevap geldi. Motivasyonum çok iyi durumdaydı, kendimi çok iyi hissediyordum.
Güneş yavaş yavaş doğmaya başlamıştı, tempomu biraz artırarak Sölöz’e kadar
tempolu koşmaya karar verdim, bu sürede
aradaki farkı kapatmayı düşünüyordum. Düşündüğüm gibi de oldu. Sölöz Burnu’na
geldiğimde fark 16 dk ’ya indi. 12 km’de 4 dakika farkı indirmeyi başarmıştım. Sölöz’den
sonra yarışın ilk ciddi çıkışı vardı,tırmanmaya başladığım noktada yoldan
bulduğum çubuk ile koşmaya başladım. Bu tepeyi yürümeden çıkarsam Narlıca’ya
vardığımda farkı 10 dakikaya düşüreceğimi düşünerek Sölöz’den Narlıca’ya kadar nerdeyse hiç
yürümeden koştum. Çantamdaki su şişem düştüğü için arada yolda gördüğüm su
kaynaklarından su içip koşmaya devam ettim. Narlıca’ya geldiğimde aradaki farkı
sorduğumda 30 dakika dediklerinde bir anda yıkıldım. Sölöz’den Narlıca’ya kadar
aralıksız koşmuştum buna rağmen fark düşeceğine artmıştı.
Sölöz'den Narlıca'ya giderken |
Caner’e “Artık yarışı
rolantiye alıyorum, yeni hedefim 2.likteki yerimi korumak .” dedim. Caner’de “Yarışın
daha en zorlu çıkışı duruyor, Donald İngiliz, ülkesinde fazla tepe yok.” dedi.
Bende “İngiliz olabilir ama Avusturya’da
antrenman yapıyor.” dedim. Caner’e “Parkurda fazla değişiklik yok değil mi? diye
sordum. “Bir kaç değişiklik var.” diye cevap verdi. Sanki ben Karadeniz’de yaşıyor
muşum gibi, Donald İngiliz dedi bana, ben de İstanbul’da yaşıyorum. En yüksek
noktası benim antrenmanlarımı yaptığım Aydos o da 537 metre. Antrenmanlara 250
metreden koşmaya başladığımı ve en yüksek noktasına çıkmadığımı da sayarsak biry
andan antrenmanda kazandığım en yüksek rakım farkı 250 metreyi geçmez
düşünceleri vardı kafamda. Neyse, bunlar işin detayı, dönelim yarışa. Narlıca’dan
çıkmaya hazırlanırken Aykut’u görünce ikinci kez şaşırdım çünkü Aykut’un bu
kadar iyi geleceğini düşünmüyordum. Oylanmadan tekrar koşmaya başladım. Kısa
bir süre sonra Müşküle’ye ulaştım. Müşküle’deki kontrol noktasından hiç
oyalanmadan çıktım ve yarışın son çıkışını tırmanmaya başladım. Tepeyi çıkarken
ara ara arkama bakıp, Aykut’un gelip gelmediğini kontrol ettim. Aykut’u
gördüğümde kendimin bulunduğu noktayı kerteriz alıp aramızda zaman farkı
artıyor mu azalıyor mu diye kontrol ettim. Her seferinde fark biraz daha arttı.
Bir yerden sonra artık Aykut’u görmemeye başladım. Caner, söylediğinin aksine
parkurda büyük değişiklikler yapmıştı. Bu parkur geçen yıllar ki parkurlara
göre daha teknikti ama bence daha güzeldi. Dümdüz yoldan çıkmak yerine araziden
yukarı çıkmak bana daha keyifli geldi. 106. km’deki Süleymaniye’ye geldiğimde
durumum iyiydi. Bir ümitle, Donald’ı sorduğumda aradaki farkın 45 dakika
olduğunu söylediler, hedef artık 2.likti. Kontrol noktasında bir şey yiyip su
ikmali yaptıktan sonra ayrıldım. Müşküle’den Sülemaniye’ye çıkarken yoldan çubuk
buldum bunları kontrol noktasına girerken atmadım. Çünkü Süleymaniye’den sonra
yaklaşık 2-3 km’lik bir çıkış olduğunu hatırlıyordum. Bu tepeyi çıkınca
çubukları attım.
Süleymaniye'ye tırmanırken |
Yaklaşık 1 km sonra çubukları attığıma pişman oldum çünkü ufak
ufak bir sürü iniş çıkış vardı. Geçen yıllarda parkuru tersten koştuğumuzdan bu
noktaların yarışın sonu değil de başı olmasından dolayı bu iniş çıkışları pek
hissetmemiştim. 110 km koştuktan sonra en ufak çıkışta vücut bunları hisseder
hale geliyor. Çıkışlarda yürüdüm. İnişler ve düz yerlerde koşarak devam ettim.
Çoğu gitti azı kaldı diye kendimi motive etmeye çalıştım. Hatta 113’inci km’de
23 km kaldı hadi sabret dediğimi hatırlıyorum. Kısa bir süre 23 km mi?!!! Yarı
maratondan daha uzun kalmış dedim. Kalana değil koştuğuna bak dedim kendime 113
nerede 23 nerede. Bu şekilde söylene söylene Derbent’e doğru ilerledim.
Derbent’e yaklaşınca görevlileri gördüm. Fotoğraf çekip beni motive ettiler.
Derbent’e inerken yaklaşık 3 km boyunca asfalt yolda koşmak zorunda kaldım,
asfalt beni çok zorladı, dizlerim ağrımaya başladı ama tempomu koruyarak
koşmaya devam ettim. 121’inci km’deki Derbent’e ulaştığımda son kontrol
noktasına da ulaştın diyen birine “Bitti
ama bende bittim” dediğimi hatırlıyorum. Evet, artık sadece bitiş noktasından
geçmek kalmıştı ve 15 km’nin neredeyse 8 km’si yokuş aşağıydı. Yarışın başında
planlar yaparken, Derbent’ten sonrası çantada keklik gibi görünüyordu ama planlar
hiç düşündüğüm gibi olmadı. Çünkü tepeleri inerken dizim ağrıyordu ve bu
ağrıyla Derbent’ten sonra 1 km daha asfalttan aşağı doğru koştum. Sonrasında parkur,
tekrar araziye döndü Patika yolda 3-4 km boyunca ufak iniş çıkışlar vardı.
İnişleri inerken dizim ağrıyordu ama ağrıya dayanarak koşmaya devam ettim sonra
tekrar tepe çıktım. Tepeleri yürüme koşma arası gidiyordum. Sonrasında yine iniş
ve ardından yine çıkış. Çıktığım tepeye mi yanayım yoksa indiğim yeri tekrar
inmek zorunda olduğmamı. Neyse sonunda acılar içinde 8 kmlik iniş bitirdim. İnişin
sonunda dere yatağı vardı, dere yatağından taşlara basarak geçme şansım vardı
fakat hiç düşünmeden kendimi soğuk suların içine attım, durdum, yüzümü yıkayıp
su içtim. Organizasyonda gönüllü İznik’li bir çocuk motoruyla bana eşlik etmeye
başladı. Acı çekiyordum ama acının bir an önce bitmesi için durmadan koşmaya
devam ettim. Bir köyün içinden geçtikten sonra İznik şehir merkezine girdik.
Artık yarışın son km’sine girmiştim ve gördüğüm herkes beni alkışlıyordu. Gece
yarısı karanlıklar içinde çıktığım noktaya ulaşmıştım, alkışlar içinde finish noktasından geçtim. Dilekolay 4.uncü
kez bu zorlu yarışı bitirmeyi başarmıştım.
İznik'te güneşin doğuşu |
Bu yıl
organizasyon, diğer yıllara göre daha iyiydi. Parkurun tersten koşulması ve
parkurdaki değişikler parkuru daha zorlu hale getirmiş olsa da benim açımdan
koşulması daha keyifliydi. Önümüzdeki yıl koşacak olanlar için en büyük
tavsiyem kesinlikle bu parkuru koşmaları olacak. Parkurun, özellikle Sölöz’den sonraki
kısmında en büyük yardımcınız batonlarınız olacaktır. Yarışmada emeği geçen,
başta Caner Odabaşoğlu ve Macera Akademisi Ekibine, kahrımızı çeken, biz motive
eden gönüllülere, Soner SARIHAN ve tüm yarış boyunca bizleri yalnız bırakmaya
İznik Halkına, Bursa Büyükşehir ve İznik Belediyesine, UMKE ve AFAD’a, beni
İzmir’den İznik’e taşıyan Cemil Gökçe’ye sponsorlarım OUTRUNNER ve SUUNTO’ya
teşekkür ederim.
Yarış sonuçları : http://racetecresults.com/results.aspx?CId=16389&RId=67
Yarış kayıtlarım : http://www.movescount.com/moves/move59800913
Yarış sonuçları : http://racetecresults.com/results.aspx?CId=16389&RId=67
Yarış kayıtlarım : http://www.movescount.com/moves/move59800913
Üstad bir solukta okudum,
YanıtlaSilnotlar aldım kendim için, faydalandım, bilgilendim.
Tecrübeleri bu derece değerli bir üstadı her zaman İznik'te görmek isteriz.
Ayaklarına sağlık, teşekkürler.
Tebrikler Mahmut Hocam, o anları siznle birlikte yaşamış gibi oldum, sizin gibi başarılı sporcuları tanımak büyük bir mutluluk...
YanıtlaSilTeşekkür ederim Soner ve Erdogan
YanıtlaSil