Kalahari

Kalahari
Kalahari Augrabies Extreme Maraton-2014

5 Temmuz 2016 Salı

Ultimate Trail -110 Km

Bu yarışa Kalahari’de tanıştığım Dion ve Lucja Leonard sayesinde katıldım diyebilirim. Onların sayesinde yarış direktörü Graham’dan yarışa davet aldım. Leonard çifti beni 6 gün boyunca evlerinde ağırladılar. Yarışların en güzel yanı yeni dostlukların başlaması yoksa nasıl tanışacaktık bu koca dünyada Leonard çiftiyle. Dion bana internetten yarış hakkında bahsedip “Bu yarışa gelmek ister misin?” diye sorduğunda yarışın tarihine baktım. Bayram tatiline geldiği için düşünmeden “evet” dedim. Lucja, Graham ile gerekli yazışmaları yaptıktan sonra yarışa davet edildim. İngiltere vizesini de aldıktan sonra yarışa gitmem için bir engel kalmamıştı. Uçuştan bir gün önce Atatürk havaalanındaki saldırı sonrası uçuşlar iptal olur diye düşündüm. Ama yaklaşık 10 saat sonra havaalanında her şey normale döndü. Sadece güvenlik seviyesi biraz artırılmıştı. Uçağa planlanan saatte bindim. Yaklaşık 30 dakikalık gecikmeyle uçak kalktı. Böylece yeni bir macera daha başlamış oldu.

Yarıştan önce Lucja ile yazışmalarımızda Lucja hava yağmurlu olacak diye beni uyardı. Türkiye’de sıcaklık 35 derece olunca bende yağmurun sadece yaz yağmuru gibi olacağını düşündüğümden fazla dikkate almadım; ta ki havaalanına ininceye kadar. Edinburg’a iner inmez deli gibi yağmur yağıyordu. Yağmurda koşmayı çokta seven biri değilim. İnşallah yarış günü böyle yağmaz diye dua ettim. Dion ile havaalanında buluştuktan sonra eve gittik. Yarış sabahı Lucja ile yarış bölgesine gittik. Yolda İngiltere sınırı tabelasını görene kadar ben yarışın İngiltere’de olacağını bilmiyordum. Yarışın olacağı Ambleside bölgesine öğlene doğru vardık. Tren istasyonundan Marina ve Rhianna’yı aldıktan sonra kalacağımız eve yerleştik. Marina’yı da Kalahari’den tanıyordum. Rhianna ile bu yarışta tanıştık. Ben,Lucja ve Marina 110 km koştuk. Bizim yarış Cuma gece 12’de başladı. Rhianna ise 55 km koştu. Onun yarışı Cumartesi sabah 10’da başladı. Kalacağımız eve yerleştikten sonra malzeme kontrolüne gidip göğüs numaralarımızı aldık. Eve dönüp biraz uyuduktan sonra yarışın başlangıç saatini beklemeye başladık. 11:30’da yarış hakkında son bilgileri aldık. Burada yarış direktörü tarafından anons edilmek inanılmaz bir duyguydu. İngiltere’de ultra maratonun cennetinde İngilizler tarafından alkışlanmak anlatılmaz yaşanır. Yarış başlamadan yağmur başladı. Saatler 12’yi gösterirken yarış başladı.

Yarışın başlamasıyla beraber ön gruptaki yerimi aldım. Şehirden çıkana kadar önümüzde rehber bir koşu vardı. Şehri çıkana kadar onu takip ettik. Havanın yağmurlu olması sebebiyle koşuya yağmurlukla başladım. İlk tepe tırmanışıyla beraber ısındım ve yağmurluk rahatsız etmeye başladı. Bir yandan koşarken bir yandan da yağmurluğumu çıkarttım. İlk tepeyi çıktıktan sonra grubu yoklamak amacıyla tempomu biraz artırdım. Kimse cevap vermedi. O anda bu yarışı rahat kazanacağımı düşündüm. İngiltere’de yarış kazanmak mükemmel olacaktı. Grup ile koşmaya devam ettim. Çünkü yarışın başında hiç işaret göremedim. Kafa fenerim son anda arıza çıkartınca yarışa yedek kafa fenerimle başladım. Kafa fenerim yeteri kadar iyi aydınlatmıyordu. İşaretleri bundan dolayı kaçırdığımı düşündüm.  Ön gruptakilerin tamamı geçen yılda bu yarışı koşmuştu. Onlar parkuru bildikleri için sadece grubu takip ettim. Sabah olana kadar grup ile koşup güneşin ilk ışıklarıyla beraber tempomu arttırmaya karar verdim. Kaybolmaktansa grupla gitmek daha iyi bir karardı. 10’uncu km’deki inişe kadar her şey planladığım gibi gitti. İlk inişle beraber gerçeklerle yüzleşme zamanım gelmişti. Kaygan kayalıklardan aşağı inerken bir düşüşüm vardı ki sormayın. Düşünce arkadan gelenler beni kaldırdı. Sonra koşmaya devam ettiler. Bir anda grup kayboldu. Arkalarından tepeyi yavaş bir şekilde indim. Tepeyi indikten sonra tempomu arttırdım. İlk kontrol noktasında sadece göğüs numaramı söyleyip geçtim. Kısa bir süre sonra grubu tekrar yakaladım. İkinci tepeyi birlikte çıktık. Yarıştan önce bazı inişlerin kayalıklı olduğunu söylemişlerdi. İkinci iniş yine kayalıklıydı. 

Bu inişle beraber grubu yakalamak için sarf ettiğim çaba boşa gitti. İnişle beraber grubu tekrar kaçırdım. Ne zaman hızlansam kendimi yerde buldum. Sabah olana kadar kontrollü bir şekilde koşmaya karar verdim. Bu inişte kaç kere düştüğümü hatırlamıyorum. Düştükten sonra arkadan gelenler iyi misin diye soruyor. İyiyim deyip koşmaya devam ettim. İki veya üç kere çok kötü düştüm. Birinde arkamdan gelenler kaldırdı beni. Herhalde onlar olmasaydı zor kalkardım. Üçüncü kontrol noktasına gelmeden güneş doğmaya başladı. Güneşin doğmasıyla adeta bende doğdum. Kontrol noktasına girmeden 3-4 kişi geçtim. Üçüncü Kontrol noktasına 8’inci falan girdim. Kontrol noktasında birkaç dilim muz alıp ayrıldım. Grubu yakalamak için tempomu biraz yüksek tuttum. Yakaladığım herkese öndekiler ne kadar uzakta diye sordum. Bir yandan da kendimi sorguladım. Ne işim vardı benim burada. İngiltere’nin dağlarında debelenip duruyordum. Amacım neydi? Neyi ispatlamaya çalışıyordum. Kendimle söylene söylene koşmaya devam ettim. Dördüncü kontrol noktasına gelmeden dördüncülüğe kadar yükseldim. Önümde geçmem gereken üç kişi kalmıştı. Dördüncü kontrol noktasından sonra dik bir çıkış vardı. Bu çıkış öndekileri yakalamak için benim açımdan güzel bir fırsattı. Nitekim çıkışın başında üçüncüyü yakalayıp geçtim. İkinci ile aramdaki farkı 100 metreye kadar düşürdüm. Ne demişler her çıkışın bir inişi vardır. İnişle beraber tekrar dördüncülüğe geri döndüm. Bu inişten önce gece ki inişler kadar karamsar değildim. Çünkü artık bastığım yeri görebiliyordum. Daha kontrollü bir şekilde inebilirdim. Bu sefer beni bekleyen başka bir sürpriz vardı: Ayakkabılarım. Ayakkabılarım her fırsatta kaydı. Bu benim hatamdı. Çünkü yarışa gelmeden ayakkabılarımın altını kontrol etmemiştim. Düşe kalka bu tepeden de aşağı indim. Daha yarışın yarısı bitmişti. Halen birinciyi yakalamak gibi bir ümidim vardı.


İnişle beraber yine tempomu arttırdım. Beşinci kontrol noktasına gelmeden yine bir çıkış vardı. Artık çıkışlara ve düz yollara bel bağlamıştım. Şu ana kadar indiğim her iniş kayalıktı demek ki bundan sonraki inişler fazla kayalık olmayacak diye düşündüm. Beşinci kontrol noktasına üçüncü girdim. Oyalanmadığım için ikinci olarak çıktım. Artık yakalamam gereken bir kişi vardı. O da yaklaşık 20 dakika önümdeydi. Ha gayret deyip koşmaya devam ettim. Kısa bir süre sonra yeni bir iniş ve üçüncüden kurtuldum derken bu inişle beraber üçüncüye yeniden yakalandım. Altıncı kontrol noktasına birlikte girdik. Bu kontrol noktasında biraz oyalandım. Çünkü yaklaşık 8 saattir koşuyordum. Koşu boyunca yağmur hiç durmadı. Gücümü kaybetmeye başlamıştım. 2 dakika boyunca sürekli bir şeyler yedikten sonra kontrol noktasından birlikte ayrıldık. Tepeyi çıkarken Steve'a “acaba birinciyi yakalayabilir miyim?” diye sordum: “Artık zor” diye cevap verdi. “Olsun yine de şansımı deneyeceğim” deyip tempomu arttırdım. Daha 35 km falan vardı. Bakarsın fark kapanır diye düşündüm. Tepeyi ikinci çıktım. Tepeyle beraber bu sefer kaygan çimli bir iniş vardı. Çimde ya kaydım ya da bileğime kadar çamura battım. Tekrar beni yakalayıp geçtiler. İnişin sonraları çok dikti ve yosunlu kaygan kayalıktı. Bu inişte beni bekleyen bir sürpriz daha vardı. İnişin ortasında arkadan gelen birinin yanımdan uçarak indiğini gördüm. Tekrar dördüncülüğe düştüm. Yedinci kontrol noktasından dördüncü olarak çıktım. Son bir çıkış daha vardı. Burada en kötü ihtimalle ikinciyi yakalamayı ümit ediyordum. Tepenin sonuna kadar üçüncü ile aramdaki farkı 2 dakikaya kadar düşürdüm. Tepeye çıkarken zigzag yapan bir yoldan çıktık. İnişte bu şekilde olursa ikinciyi kesin yakalarım diye düşündüm. Çünkü son 15 km’nin nerdeyse tamamı düzdü. Tepeyi çıkana kadar o kadar çaba sarf ettim ki hatta sonlarına doğru koşarak çıktım. İnişi görünce dedim bu kadar çaba boşunaymış. Altıncı kontrol noktasından çıkarken Steve’ın bana neden birinciyi yakalamamın zor dediğini bu inişle anladım. Yakalasam bile bu iniş benden her şeyi geri alacaktı. İnişi tamamladıktan sonra artık tek hedefim vardı: Bitiş noktasından geçmek. 

İnişi bitirdikten sonra üşümeye başladım. Tekrar ısınıp koşmaya çalıştım. Koş yürü koş şeklinde son kontrol noktasına ulaştım. Kontrol noktasında 2 çay içip 7 tane sandviç yedim. Artık bitiş noktasından geçmeme 10 km kalmıştı. Koş yürü koş şeklinde giderken son 5 km’ye girdiğimde arkamdan birinin geldiğini gördüm. Artık kimseye geçilmek gibi bir niyetim yoktu ve tekrar yarış moduna geri döndüm. Bitiş noktasından rahat bir şekilde geçmeyi beklerken tempolu bir şekilde koşarak girdim. Bu yarışın en güzel anı her halde bitiş noktasından geçtiğim andı. İlginçtir o kadar olumsuzluklara rağmen bitiş noktasından geçerken halen gülüyordum. Kendimi tanıyorum. Normalde sinirli ve kızgın olmam gerekiyordu. Ama ben bitiş noktasından geçmiş olmanın mutluluğunu yaşadım.


Demek ki kısmet değilmiş. Cumartesi günü yağmur nerdeyse hiç durmazken Pazar günü hava güneşliydi. Yarış içerisinde yağmurun durup güneşin çıktığı anlar oldu. Beni mutlu eden anlar. Artık yağmur yağmayacak diye düşündüğüm anlar. Ama bu anlar çok uzun sürmedi. Maksimum 5 dakika sonra yağmur tekrar yağmaya başladı. Tepeler oldukça soğuk ve rüzgarlıydı. Beşinci ve yedinci kontrol noktaları yedek malzeme istasyonlarıydı. Bıraktığım yedek malzemelerin hiç birini kullanmadım. Çünkü kıyafetlerimi değiştirsem maksimum 10 dakika sonra tekrar sırılsıklam olacaktım ve kıyafet değiştirerek kaybedecek vaktim yoktu. Neyse yağmuruyla, çamuruyla, kaygan kayalıklarıyla, inişiyle, çıkışıyla bir yarış daha bitti.

        Organizasyon güzeldi. Parkur muhteşemdi. İnişle çok teknikti. Yağmur yağması parkuru baya zorlaştırdı. Kontrol noktalarındaki görevliler güler yüzlüydü. İşaretlemeler azdı ama bir mantığı vardı. Bundan dolayı işaretleme güzeldi. Organizasyonda emeği geçen herkese teşekkür ederim. Beni yarışa davet eden yarış direktörü Graham Petten’a, 6 gün boyunca evinde misafir eden Dion ve Lucja Leonard’a, yarış bölgesinde birlikte kaldığım Marina ve Rhianna’ya ve facebooktan tanıştığım yarışta karşılaşma şansı yakaladığım Akgün Özsoy abiye teşekkür ederim. Bu arada yolu Edinburg'a düşenleri Ada Restaurant'a gitmelerini tavsiye ediyorum. Maraş Elbistanlı bir aile işletiyor. Güler yüzlü ve misafirperverler. Ayak üstü merhaba dedik. Hemen çay ve baklava ikram ettiler. Mutlaka uğramanız gerek. Bir sonraki maceralarda görüşmek dileğiyle..




1 Mayıs 2016 Pazar

Tarih içinde yolculuk-İstria Ultra Maratonu 2016

Yıl içerisinde hangi yarışları koşsam diye düşünürken Muazzez Özçelik bana İstria Ultra Maratonundan bahsetti.  Yarışmanın sitesine girip inceleme yaptıktan sonra 100 mil, 110 km, 69 km ve 42 km’lik dört farklı yarış kategorisinin olduğunu gördüm. Muazzez, Dilek ve İsmail’in koşacağı 110 km’lik parkurda koşmaya karar verdim.

Yarışmanın eğim grafiği
Yılın ilk aylarını hazırlık süresiyle geçirdikten sonra Trabzon Yarı Maratonu ile yarış sezonunu açtım. Sırayla, Runatolia ve Nashira Ultra Maratonu’nu koştum. Dönüp, arkama baktığımda İstria Ultra Maratonu kırk gün içerisinde koşacağım üçüncü yarış olacaktı. Bunun yanı sıra ITRA puan sistemini incelediğimde, koştuğum ultra maraton yarışlarının çoğunun XL yarış olduğunu fark ettim. Istria’da 110 km koşarsam yeni bir XL yarış koşmuş olacaktım. Gerek kırk gün içerisinde üçüncü yarışı koşacak olmam gerekse ITRA puan sisteminden dolayı, yarışa bir hafta kala 110 km’lik etaptan 69 km’lik etaba geçme kararı aldım. Bizden başka Hırvatistan’da tanıştığım Aslı ve Ayçag’da 42 km yarışında koşacaklardı.
Kaldığımız Otel

İstria bölgesi, Slovenya sınırına yakın olduğu için Lubyana’ya gidip araba kiralayarak yarış bölgesine gitmeye karar verdik. Duygusal sebeplerden dolayı ekipten bir gün önce Çarşamba günü Lubyana’ya uçtum. Geceyi havaalanına yakın bir hotelde geçirdikten sonra, sabah ekibi karşılamak için havaalanına gittim. Sabahın ilk ışıklarıyla beraber bizi bir sürpriz bekliyordu! Bardaktan boşalırcasına yağmur yağıyordu. Yaptığımız plana göre, Perşembe günü Lubyana’yı gezip daha sonra yarışın başlayacağı Umag’a gidecektik. Yağmurla beraber, bu planı yarış sonrasına bırakıp Umag yolculuğuna başladık. Arabada “ Umag’da yağmur yağmıyordur, bu yağmur birazdan durur” gibi muhabbetler dönse de Umag’a vardığımızda orada da yağmur yağıyordu. Kalacak yer olarak 2+1 ev kiraladık. Daha önce katıldığımız yarışlardaki tecrübelerimize istinaden buna karar verdik. Çünkü yarış öncesi beslenmemizi bu şekilde daha iyi ayarlayabiliyorduk. Türkiye’den götürdüğümüz malzemelerle istediğimiz yemeği de yeme şansımız oldu. Vermiş olduğumuz kararın ne kadar doğru olduğunu Umag’a varınca daha iyi anladık. Umag turistik bir yer olduğu için ve turizm sezonu açılmadığından restaurantların çoğu kapalıydı.

Parkurdan Görünüm
Malzemelerimizi yerleştirdikten sonra yarış kitlerimizi almak için fuar bölgesine gittik. Fuarın başlangıç günü Cuma olduğundan bir çok stand boştu. Yarışma kitlerimizi aldıktan sonra kaldığımız yere dönüp dinlenmeye geçtik. Cuma sabahı kahvaltıdan sonra tekrar fuar alanına gittik. Standların tamamı doluydu. Kapadokya Ultra Trail standında Koray’ı ziyaret edip kaldığımız yere geri döndük. 110 km yarışı Cuma gece başlayacaktı. Ekip, son hazırlıklarını yaptıktan sonra onları uğurlamak için fuar alanına geri döndük. 100 mil yarışı, Cuma 14:00’de, 110 km yarışı o gece 00:00’da, 69 km yarışı Cumartesi sabah 09:00’da ve 42 km yarışı ise 12:00’de başlayacaktı. Aslı ve Ayçağ ile birlikte ekibi uğurladıktan sonra son hazırlıkları yapmak ve dinlenmek için kaldığımız yere döndük.
Cumartesi sabah erken uyandım. Dilek, beni aradı ve “bileğini burktuğu için yarışı terk ettiğini “ söyledi. Kahvaltı yaptıktan sonra yarış bölgesine gitmek için fuar alanına gittim. Saat 07:00’de otobüslere binip Buzet’e doğru harekete geçtik. Saat 8 gibi start alanındaydık. Buzet, 100 mil ve 110 km koşan koşucuların kontrol noktasıydı. Buradan geçen yarışmacıları alkışlayarak start saatini bekledim. 
Ve Yarış Başladı

Saatler 09:00’u gösterirken yarış başladı. Yarışın başlamasıyla öne çıktım. Yarışın 1. km’si asfalt ve yokuş aşağıydı. Sonrasında ise dik bir yokuş vardı. Çıkışın ortasına kadar birinci sıradaydım.  Çıkışın ortasında bacaklarım yanmaya başladı ve yavaşladım. Yavaşlayınca arkadan gelenler beni geçerek gittiler. Yokuşun bitmesiyle beraber iniş başladı. İnişle beraber kendime geldim. İkinci yokuşla beraber ön grubu yakaladım. Birinci kontrol noktasından, öndeki grubun 1 dakika arkasından geçtim.

Birinci kontrol noktası ile ikinci kontrol noktası arası yaklaşık 6 km idi ve bunun ilk kısmı yokuş aşağıydı. İkinci kontrol noktasından 1 km sonra tekrar yokuş başlıyordu. Yokuş öncesi grubu yakalamak için kontrol noktasından göğüs numaramı söyleyip hızlı bir şekilde geçtim. Parkur çok virajlı olduğu için birçok yerde 100 metre önünüzdeki koşucuyu görme şansınız olmuyordu. Yokuş aşağı hızlı bir şekilde indiğim için sola dönüşü kaçırdım. Yaklaşık 200 metre sonra işaret göremeyince bir terslik olduğunu anladım. Suunto saatime yarıştan önce rotayı yüklemiştim. Saatten rotayı açınca rotadan çıktığımı fark ettim. Dönüş yerine gelince “Dönüş işaretini nasıl göremedim diye” kendi kendime kızdım. Dönüş noktasını kaçırdığım için motivasyonum düştü ve bir anda gücümün bittiğimi hissettim. Bir sonraki kontrol noktasına kadar bu şekilde koştum.
Dönüşü kaçırınca bir kaç koşucuya daha geçildim. İkinci kontrol noktasında gelmeden kaybolduğum zaman beni geçen koşucuları geçtim. İkinci kontrol noktasında, 100 mil koşan koşucularıyla birleştik. Önümde bir sürü koşan vardı. Koşanların 100 mil mi, 69 km mi koştuklarını yanlarında geçerken anlayabildim. 27. km’deki kontrol noktasına geldiğimde, oturup bir şeyler yedim. Durup, düşünmeye başladım. “ öyle ya da böyle bu yarış bir şekilde bitecek, o zaman biran önce bitirmeliyim” dedim kendi kendime. Kontrol noktasından çıkarken beşinci olduğumu öğrendim. Kendime, ilk hedef olarak dördüncüyü yakalamayı koydum. Kontrol noktasında bir şeyler yemek ve biraz nefeslenmek gücümü yerine getirmişti. Bir sonraki kontrol noktası yaklaşık 10 km sonraydı. Yol, iniş ve çıkışlardan oluşuyordu. Bu kontrol noktasıyla beraber 110 km koşanlar ile beraber aynı parkurda koşmaya başladık. Koşarken sürekli birilerini geçtim. Parkurda birilerini gördükçe motivasyonum da arttı. Kapsama alanıma birileri girince acaba dördüncüyü mü yakaladım diye düşündüm ama yanlarında geçerken dördüncü olmadığını fark ettim.


Yeni Hedef
Saatler ilerledikçe güneş etkisini göstermeye başladı ve su tüketimim arttı. Üçüncü kontrol noktasına girerken dördüncünün kontrol noktasından çıktığını gördüm. Kontrol noktasında çantama su koymayı düşünüyordum fakat dördüncüyü görünce planım bir anda değişti. Kontrol noktasından elime birkaç dilim portakal ve limon aldıktan sonra çıktım. Yaklaşık 1 km sonra dördüncüyü yakalayıp geçtim. Üçüncünün yakınlarda bir yerlerde olabileceği düşüncesi motivasyonumu artırdı. Bu motivasyon ile tempolu koşmaya başladım. Fakat beni bekleyen bir sürpriz vardı. 40. km’de suyum bitti. 27.km’deki kontrol noktasında suyumu doldurmuştum. Demek ki sıcaklıkla birlikte düşündüğümden fazla su tüketmiştim. Bir sonraki kontrol noktasının 45. km’de olduğunu biliyordum. Yol kitabına bakınca noktanın 47. km’de olduğunu fark ettim. Suyum bitmişti ve önümde koşmam gereken 7 km’lik bir mesafe vardı. 1 km boyunca “yoldaki su birikintilerinden su içsem mi?” diye düşündüm. Yağmur, daha iki gün önce yağmıştı. Su birikintilerinin kirlenmediğini fark ettim. Çantamdaki su şişesini çıkartıp su birikintisine daldırıp bir bardak su içtim. İçtiğim su beni 2 km götürdü. Bu esnada parkurda koşanları görsem de, acaba yanlış anlaşılır mıyım diye hiç birinden su isteyemedim. 1 km sonra organizasyon görevlilerini gördüm. Yanlarında su olup olmadığı sordum. Verdikleri cevap “evet” olunca mutlu oldum. Elindeki su şişesinde çok az su vardı.  Su doldurmaya gittiğinde masada kola gördüm. 2.5 lt’lik kola şişesinin dibinde biraz kola vardı. Kola şişesi elime alıp içecekken masadaki görevli içindekinin kola değil viski olduğunu söyledi. 


Kola hayalimde bu şekilde suya düştü. Çantama su doldurduktan sonra tekrar koşmaya başladım. 46.km’de 100 mil kadınlar üçüncüsünü yakaladım. Yanından geçerken dönüş noktasını kaçırdım. Yanlış yola gittiğimi uyarmadı. Yaklaşık 100 metre sonra işaretleri göremeyince yanlış yola gittiğimi anladım. Saatime baktığımda rotaya paralel gittiğimi fark ettim. Arkamdaki kadın sporcu gelmeyince geri dönüp doğru patikaya girdim. Kısa bir süre sonra benim yanlış girdiğim patikayla yol birleşti. Aslında paralel giden patikadan koşsaydım aynı noktaya çıkacaktım ama işaretleri takip etmek her zaman esas olduğu için doğru yola döndüm. 47.km’deki kontrol noktası, 42 km yarışının başlangıç noktasıydı. Kontrol noktasından geçerken yarışın başlamasına az kalmıştı. Bu yüzden dolayı yarışa başlayacakları görmeyi umuyordum fakat kimseyi göremedim. Kontrol noktasına vardığımda yarışın üçüncüsü oradaydı, beni görünce hemen çıktı.
Bu sefer, bir önceki kontrol noktasında yapmış olduğum hatayı yapmamaya karar verdim. Çantama su doldurduktan sonra kontrol noktasında kola içip peynir, ekmek yedim. Noktadan çıkarken yanıma elma ve portakal aldım. Üçüncü artık yakınlardaydı ve yakalamam an meselesi diye düşünmeye başladım. Ama üçüncüyü ancak 54. km’de yakalayabildim. Aramızda 50 metre fark kaldığında her iki ayağıma kramp girmeye başladı. Kendi kendime “ şimdi bunun zamanı mı?” dedim. Tam rakibimi yakalamışken karşıma kramp çıkmıştı. Daha önce olsa rölanti bir şekilde koşup bitiş noktasına ulaşmayı hedefleyecektim ama yarışı bu noktaya getirdikten sonra geri adım atmak olmazdı. Üçüncüyü yakaladığımdan kendimden emin bir şekilde “Andi merhaba” dedim. 12. km’de kaybolduğumda, kendisi ile ikinci kontrol noktasına kadar beraber koşmuş ve Slovenyalı olan Andi ile tanışmıştık. Bana “Mahmut Merhaba” diye cevap verdi. “Nasılsın?” dedim “İyiyim ama senin durumun daha iyi “ deyip geçmeme izin verdi. Andi’nin yanından geçtikten sonra tempomu biraz daha arttırdım çünkü bu kısım rakibin psikolojisini bozmak için çok önemliydi. Her iki ayağıma birden kramp girdiğini bilse,bu kadar kolay bir şekilde geçilir miydi acaba? 56. kontrol noktasına gelmeden, yaklaşık 700 metrelik bir çıkış vardı. Çıkışta hafif hafif kramplar girse de burası fark artırmak için güzel bir noktaydı. Çünkü yarışın geri kalan kısmı tatlı bir inişle beraber genelde düzdü. Yokuşu hiç yürümeden kontrol noktasına kadar koştum. Kontrol noktasından yanıma elma, portakal ve incir alarak oyalanmadan çıktım. Kontrol noktasından sonra asfaltan 1 km yokuş aşağı indik. 
Asfaltan yokuş aşağı inmek krampım daha da arttırdı ve koşarken baya zorlandım. Ama durup esnetme yapmak istemedim. Patikanın girişine kadar tempomu biraz düşürüp koşmaya devam ettim. Patikaya girer girmez durup bir dakika esnetme yaptım ve kendimi daha iyi hissettim. İnce patikada tempomu sabitleyerek koşmaya devam ettim. Koşarken 100 mil ve 110 km koşanları selam verip geçtim. Son 9 km’ye girdiğimde taşa takılıp düştüm. Yere düştüğümde her iki bacağıma da kramp girdi. Bir dakika yerde kaldım. Bir dakika sonra doğrulup, zorla ayağa kalktım. İkinciyi yakalama ümidi ve dördüncüye yakalanmama çabasıyla kilometreler ilerlemeye devam etti. Son 1 kilometreye girdiğimde yanıma biri geldi. Tempomu artırmaya başladığımda “merak etme ben 42 km koşuyorum arkadaki yaklaşık 5 dakika geride” dedi. Beraber şehre girdik. Organizasyonda görevli olanlar bizi bitiş noktasına doğru yönlendirdi. Son metrelere girerken büyük bir kalabalık vardı. Çantamdaki bayrağımı çıkartıp bitiş noktasından alkışlar eşliğinde geçtim. Bitiş noktasında Koray beni bekliyordu. Koray’ı görünce mutlu oldum. Tanıdık birinin bitiş noktasında beklemesi güzel bir duygu. Birlikte fotoğraf çektikten sonra bir şey yemek için yemek çadırına gittim. Yarışı bitirmenin mutluluğu ile görevlilerle muhabbet edip bir şeyler yedim. Koray sağ olsun elinden geldiğince bitiş noktasında bana yardım etti. Neredeyse tüm enerjimi bitirmiş bir şekilde bitiş noktasından geçmiştim.
Bir yarış daha sonra ermişti. Yarışın büyük bir kısmından keyif aldım. İniş ve çıkışları çok olan teknik bir parkurdu. Parkurun yüzde doksan beşi patikaydı. Patika olan kısımların büyük bir bölümü ise ince patikaydı. Yani sadece bir kişinin koşabileceği kadar genişti. Yarış boyunca, yarışma harici birçok kişiyle karşılaştım. İnsanlar bisikletlerini alıp kendilerini doğaya bırakmıştı. Bizim koşmakta zorlandığımız ince patikalarda onlar bisiklete biniyordu. Parkurda bir çok tarihi köyden geçtik. Kontrol noktalarının biri hariç hepsi köylerdeydi. Geçtiğimiz köylerde tarihin izleri duruyordu. Ama yarışta olduğum için bu tarihin keyfini çıkartma şansım maalesef yoktu.  Yarışın eğim grafiğine baktığımızda çıkış noktası olan her yerde tarihi bir köy vardı. Tarihi köylerden indikten sonra tepede başka bir köy görünüyordu. Bir sonraki kontrol noktası tepedeki köy deyip kendimi motive etmeye çalıştım. Ben iki kere rotadan çıksam da parkurun işaretlemesi kusursuzdu. Her 10 veya 15 metrede işaret vardı. Dönüş noktaları özellikle belirtilmişti. Kontrol noktalarındaki masalardaki yiyecekler çok çeşitliydi hatta vejetaryan masası bile vardı. Masalardaki görevliler sıcakkanlı ve güler yüzlüydü. Ellerinden geldiğince yardımcı olmaya çalıştılar. Önümüzdeki yıllarda, yurtdışında yarış koşmayı düşünen arkadaşlara kesinlikle tavsiye ediyorum. Organizasyon emeği geçen herkese teşekkür ederim. Suunto gözüyle yarış kaydım.



Bir macera daha sonra erdi. Yeni maceralarda görüşmek dileğiyle…