Kalahari

Kalahari
Kalahari Augrabies Extreme Maraton-2014

6 Ekim 2014 Pazartesi

Persenk Ultra Maratonu-2014



Her yarışın farklı bir anısı ve tecrübesi var. Tıpkı bu yarış gibi. Bu yarışı aslında geçen yıl koşacaktım. Ama iş yoğunluğundan dolayı yarışa gidemedim. Bu sene başında öncelikli hedefim Madagaskar Ultra Maratonuna katılmaktı. Fakat ekonomik nedenlerden dolayı Madagaskar’a gidemedim. Madagaskar’a gidemeyince yarışmanın organizatörü Nikolay Marangozov’un davetini değerlendirip yarışmaya katılmaya karar verdim. İlk başta Muazzez Özçelik ile birlikte yarışa gidecektik. Ama Bakiye Duran ve Ferda Falay’ın katılımıyla 4 kişilik bir Türk kafilesi olduk.
Bakiye Duran-Ben-Ferda Falay ve Muazzez Özçelik'ten oluşan Türk Kafilesi

Bu yarış benim için farklıydı. Haziran ayında Almanya’da yapılan Zungspitz Ultra Maratonu (100 km)’nu terk etmiştim. Bu yarışı dağ koşularındaki öz güvenimi kaybetmemek için bitirmem gerekiyordu. Bundan dolayı bitirdiğim için çok mutluyum.
Zungspitz Ultra Maratonu’ndan döndükten sonra bir hafta koşulara ara verdim. Aşil tendonitimde sıkıntı vardı. Vücudumu dinlendirmek için koşulara ara verdim. Koşulara ara vermek sakatlığıma iyi gelmedi. Ağrılarım daha çok arttı. Yavaşta olsa koşmaya karar verdim. Koşu sonrası iyi esnetme yapıp, iyi dinlendirme yaparak aşilimimdeki tendiniti azaltmayı planladım.  Koşulardan sonra buz ve merdane tedavisi yaptım. Özellikle merdane ile yaptığım masaj aşil tendinitine iyi geldi. Her geçen gün antreman tempomu artırdım.  Yarıştan önceki iki aylık süreçte çok iyi bir antreman dönemi geçirdim. Bundan dolayı bu yarıştan beklentim yüksekti. Kesinlikle iyi bir derece koşacağımı düşünüyordum.
Yarış için 20 Ağustos günü Metro turizm ile Esenler otogardan Plovdiv’e doğru yola çıktık. Yorgun olduğum için sınır kapısına kadar deliksiz uyudum. Sınır kapısında 2 saatlik pasaport kontrolünden sonra yolculuğumuza devam ettik. Sabah 6 gibi Plovdiv’deydik. Plovdiv’e geldiğimizde Nikolay bizi otogarda karşılayıp Asenovgrand’da kalacağımız otele götürdü. Yanımızda Muazzez’in olması bizim için büyük bir avantajdı. (Arada Muazzez’e küssem de ) Muazzez sayesinde iletişim problemimizi çözüldü. Otelde biraz dinlendikten sonra gezmek ve son eksikleri gidermek için Plovdiv’e gittik. Gezimiz bittikten sonra Nikolay’ın davetiyle akşam yemeğine gittik. Yemekten sonra odalarımıza çekilip dinlenme vakti gelmişti. İyi dinlenmem gerekiyordu. Hem hastaydım hem de bir sonra ki gün gece 12’de yarış başlayacaktı. Bulgaristan yolculuğu öncesi grip oldum. Yarış öncesi antibiyotik kullanmak istemedim ve hayatımda ilk defa doğal antibiyotik olan sarımsağı yatmadan tek diş olarak yedim. Bu işten Ferda çok rahatsız oldu :)
Plovdiv'den kareler

                                   Yarış sabahı uyandığımda kendimi daha iyi hissediyordum. Ama halen üzerimde bir kırgınlık vardı. Kahvaltıdan sonra kayıt masasına doğru yol aldık. Kayıt işlemleri bittikten sonra hazırlıklar ve dinlenme amacıyla otele döndük.  Akşam 11 gibi otelden çıkıp yarış başlangıç noktasına doğru yola çıktık. Artık geri dönülmez bir yola girmiştik.

Yarış Şeması
Saatler 00:05’i gösterirken 130 km’lik zorlu yarışa 80 km’lik Orehovo Ultra Maratonu koşan sporcularla beraber başladık. İlk 41 km aynı parkurda koşacaktık. Yarışmanın başlamasıyla birlikte öne doğru fırladım. İlk 1 km asfalta sonrasında ince bir patikada devam ettik. Patikaya en önde girdim. Patikayla beraber ilk tırmanma kısmı başladı. Yarışın ilk kontrol noktası olan Baba Peak 17’nci km’deydi ve nerdeyse tamamı tırmanıştı. İlk 15 km en önde ben koştum. 80 km koşanlar dahil kimse öne geçmedi. Ara ara 80 koşanlar öne geçip tempoyu artırsa da genel itibariyle en önde ben vardım. 15'inci km’den sonra 80 km koşan 2 kişi beni geçerek tempoyu arttırdı. İlk başlarda onlarla gitmeyi düşünsem de sonrasında vazgeçtim.
Start Anı
  Amacım sabah olana kadar ön grupla birlikte koşmaktı. Çünkü gece işaretleri takip etmek gündüze göre biraz daha dikkat gerektiriyordu. 17’nci km’deki kontrol noktasına grup olarak 2 saat 23 dakikada ulaştık. Kontrol noktasından 2-3 dakikalık ikmalden sonra noktadan ayrıldık. Kontrol noktasında ayrıldığımızda yanımda iki tane Bulgar sporcu vardı. Boris Dimitrov ve Zdravko Mirchev.
Bir sonraki kontrol noktası olan Byala Cherkva 31’inci km’deydi ve 29’uncu km’ye kadar tırmanıştı. Kontrol noktasına gelmeden önce çok az iniş vardı. Karanlık olmasından ve tepe çıktığımızdan dolayı fazla tempo yapamıyorduk. Zaten öyle bir amacım da yoktu. Kontrol noktasına ulaştığımızda 4 saat 10 dakika olmuştu. Bu kontrol noktasında da 2-3 dakika geçirdikten sonra ayrıldık.
Yarıştan Kareler
Byala Cherkva'dan ayrıldıktan sonra yeni hedef 41’inci km’deki yedek malzeme (Drop bag) istasyonu olan Orehovo’du. Byala sonrası 10 km boyunca yokuş aşağı koşacaktık. Bu da kısa bir süre sonra Orehovo'ya ulaşacağız demekti. Ama koşmaya başlayınca öyle olmadığını gördük. Özellikle 36’ncı km’den sonra çiğ düşmeye başladı. Sabaha karşı olduğu için sis oluşmaya başladı. İşaretler tam görünmüyordu. İniş dikleşmeye başladı.  Bundan dolayı dikkatli koşmamız gerekti ve istediğimiz gibi tempoyu artıramadık. Bazı yerlerde sisten dolayı 3 kişi olmamıza rağmen işaretleri zor takip ettik. 5 saat 23 dakika sonra Orehovo'ya vardık. Burada yaklaşık 10 dakika geçirdik. Bu kontrol noktasında iyi beslenmemiz gerekiyordu. Çünkü bir sonra ki kontrol noktası olan Persenk Hut 62’nci km’deydi. Kontrol noktasında kıyafet değiştirdim. Sıcak bir çay ve ekmek arası bir şeyler yedikten sonra noktadan ayrıldık.



Yarıştan Kareler
Orehovo'dan ayrıldıktan sonra 11 kmlik tırmanış sonrası 6 kmlik iniş vardı. Tırmanış sonrası tempoyu artırıp Bulgar sporcuları geride bırakmayı planlıyordum. Tepeye çıktıktan sonra artık güneş doğmuştu ve Bulgar sporcuları geride bırakmıştım. 6 km’lik inişten sonra yine tırmanış başladı. Eğimin az olduğu yerlerde koştum. Dik olan yerlerde ise tempolu yürüdüm. Amacım Bulgar sporcular kontrol noktasına gelmeden kontrol noktasından çıkacak kadar fark oluşturmaktı. Kontrol noktasına ulaşmak düşündüğümden uzun sürdü. Persenk Hut'a vardıktan 3 dakika sonra Bulgar sporcular da Persenk Hut'a ulaştı. Kontrol noktasında çay içtikten ve ekmek arası bir şeyler yedikten sonra ayrıldım. Benim ayrıldığımı gören Bulgar sporcular benimle beraber kontrol noktasından ayrıldılar.
Wonder Bridge
Bir sonraki kontrol noktası 71’inci km’deki Wonder Bridgesdi. Persenk Hut'dan sonra 4 km tırmanarak yarışın en yüksek noktası olan Persenk Zirvesine çıktık. Sonra ki kısım ise Wonder Bridgese kadar inişti. Zirveye 3 kişi birlikte çıktık. Zirveye çıktıktan kısa bir süre sonra aşağı inerken düştüm ve dizim kanamaya başladı. Persenk Hut'tan ayrılırken bir sonraki kontrol noktasında sadece su içip mola vermeden yoluma devam etmeyi düşünüyordum. Böylece bir önceki kontrol noktasında az vakit geçiren Bulgar sporcular karşısında avantaj yakalamak istiyordum. Ama bu düşüş planımı bozdu. Çünkü pansuman için kontrol noktasında durmam gerekiyordu. Bundan dolayı tempomu artırmaya karar verdim. İşaretleme çok güzeldi hızlanmam da sakınca yoktu. Tempoyu artırınca Bulgar sporcular geride kaldı. Kendimi çok iyi hissediyordum. Yere düştüğümde dizimdeki kanmanın yanı sıra su imkanımı da kaybetmiş olduğumu fark ettim. Çünkü sırt çantamdaki mataranın hortumu çıkmıştı. Buna rağmen durmaya hiç niyetim yoktu. Çünkü kısa bir süre sonra kontrol noktasına varacağımı düşünüyordum. Pansuman yapılırken hortumu yerine takabilirdim. İlk 69 km işaretleme mükemmeldi. Her dönüş noktası çok güzel bir şekilde belirtilmişti. Ta ki 69’uncu km’deki dönüşe kadar. Dönüş noktası tam görünmediğinden dolayı ve benim trekkingciler için yapılan işaretleri organizasyon tarafından yapıldığını değerlendirdiğimden dönüş noktasını kaçırdım. Yaklaşık 2.5 km gittikten sonra işaretler bitti. İşaretler bitince arkadan gelenleri beklemeye karar verdim. 2 dakika gelmeyince geriye doğru koşmaya başladım. Kimsecikler gelmedi. Kendi kendime “Bu işte bir terslik var.” dedim. Dönüşten 1.5 km sonra Bulgar sporcu Maria’yı gördüm. Maria’ya yanlış gittiğimizi ve dönüşü kaçırdığımızı söyledim. Maria ile dönüşü bulduktan sonra tempomu artırıp Maria’yı geride bıraktım. Yaklaşık 2 km sonra dönüş noktasına geldim. Ama bu sefer başka bir terslik vardı. Brifingde gidiş yolunun kırmızı dönüş yolunun ise beyaz işaretlerle işaretleneceğini söylemişlerdi. Bir anda işaretler beyaza döndü. Ama daha dönüş yoluna geçmemiştik. Etrafıma baktım hiçbir yerde kırmızı işaret yoktu. Maria’yı bekleme kararı aldım. Maria gelince durumu anlattım. Maria “ 3 hafta önce burada antrenman yaptığını ve beyaz işaretleri takip etmemiz gerektiğini” söyledi. Maria’ya "Organizasyonu telefon ile arayıp sorabilir misin" dedim. O da bana "Ne soracağım ben zaten bu bölgeyi biliyorum, beyazları takip edeceğiz." dedi. Maria’da benim gibi kaybolmuştu ve brifinge girmemişti. Ama ona güvenmekten başka çarem yoktu. Beyazları takip ederek aşağı doğru koşmaya başladım. kendi kendime"1 km sonra ne de olsa kontrol noktasına ulaşacağım" dedim.  2 km aşağı koştuktan sonra halen ağaçların arasındaydım ve etrafta kontrol noktasına benzer hiçbir şey yoktu. Tekrar Maria’yı bekledim. Maria’yı beklerken çantanın hortumunu yerine taktım. Maria geldiğinde "Emin misin bak sürekli aşağı iniyoruz bu yolun dönüşü olmaz yanlış kontrol noktasına gidersek yarışı bırakmak zorunda kalırız" dedim. O da "Emin olduğunu 3 hafta önce burada koştuğunu tekrarladı. Maria’yı bir daha geride bıraktım. 1 km daha koştum ama halen ağaçların arasındaydım. Yine Maria’yı bekledim. Bu sefer bana kızarak " ben gidiyorum ister gel ister gelme" dedi. Bu kadar indikten sonra gitmeme gibi bir şansım yoktu. Bu sefer Maria’yı takip etmeye başladım. 500-600 metre sonra kontrol noktasına ulaştık. Kontrol noktasına ulaştığımızda "burası Wonder Bridge mi ve ön grup ne kadar önümde?" diye sordum. İki bardak su içtikten sonra kontrol noktasından ayrıldım. Dizimi unutmuştum. Zaten kanaması durmuştu. Pansuman yapalım dediler gerek yok deyip kontrol noktasından çıktım. Kontrol noktasına 5 inci geldiğimi düşünüyordum. Fakat kontrol noktasına 4 üncü gelmişim. Arkamdaki Bulgar sporcu Boris benden 2 km sonra kaybolmuştu. Ben 115’inci km’ye kadar hep Boris’i 1’inci sanıyordum. 115’inci km’de Boris’in kaybolduğunu öğrendim. Bunu daha önce öğrenmiş olsaydım yarıştaki stratejim farklı olurdu. Çünkü Boris, Zdravko’dan daha güçlü duruyordu.

Kontrol noktasından çıktıktan 1 km sonra yarışmayı birinci bitiren Bozhidar Antonov ve üçüncü bitiren Ivan Hristanov’u yakaladım. İşaretleme bu bölümde çok kötüydü. Bulgar sporcuları geride bıraktım. Ama işaretlemeden dolayı tekrar yakalandım. Parkur boyunca birçok çeşme vardı. Çeşmeleri gördükçe direk çeşmelere yönelmeye başladım. Çeşmelerde buz gibi su akıyordu. Çeşmelerde su molası verince arkada kaldım. Önde olduklarını düşündüğüm sporcular tecrübesizdi ama İvan ve Bozhidar çok tecrübeli oldukları anlaşılıyordu. Sabit tempoda koşuyorlardı. Ara ara onlarda yanlış yola giriyordu. Bir yerde üçümüz bir araya gelip hangi yola gidelim diye tartıştık. Ama yanlış yolu tercih ettik. 77’nci km’deki Kabata Hut’daki kontrol noktasına birlikte ulaştık.


Kabata Hut’tan ayrıldıktan sonra tempomu artırıp ikiliyi geride bırakmaya karar verdim. Ama her seferinde işaretleme yüzünden Bulgar sporcuları beklemek zorunda kaldım. Artık yavaş yavaş mental olarak yarıştan kopmaya başladım. Tempolu koşmak için kendimi motive ediyordum ama bir sonuç alamıyordum. Söylene söylene 89’uncu kmdeki Orehovo’ya Bulgar sporcularla beraber girdim. Yarışa başlayalı 13 saat 36 dakika olmuştu. Burada kıyafetlerimi ve çoraplarımı değiştirdim. Doktorun ısrarı üzerine dizime antiseptik sürdürdüm. Artık mental olarak yarıştan kopmuştum. Tek hedefim bitiş noktasından geçmekti. Dereceye girmek gibi bir amacım yoktu. Bundan dolayı kontrol noktasında yaklaşık 15 dakika geçirdim. Ivan ve Bozhidar kontrol noktasında 5 dakika geçirdikten sonra ayrılmışlardı. Kontrol noktasından çıktıktan sonra bir sonraki kontrol noktası olan Byala Cherkva’ya kadar dik bir çıkış vardı. Bence yarışın en zor kısmı burasıydı. Hem dikti hem de hava sıcaklık ve nemden dolayı bunaltmaya başlamıştı. Kontrol noktasından çıktıktan sonra ara ara koşup genelde tempolu yürüdüm. Ama kesin olan bir şey var bu yarış yürüyerek bitmezdi. Kısa bir süre sonra tepede 2 kişi gördüm. Onları yakalayıp bari 3’üncü olayım dedim. Tempomu biraz artırdım. Aradaki fark yavaş yavaş kapanmaya başladı. Sonunda onları yakaladım. Ivan’ı yakaladığımda yanında farklı biri vardı. Bozhidar ve Ivan kontrol noktasından çıkarken yanlarında yarış dışı birini almışlar.  Herhalde Bozhidar önde gidiyor diye düşünmeye başladım. 3’üncü olmak için Bozhidar’ı da yakalamam gerekiyordu. Sabit tempoda koşarsam onu da yakalayabilirim diye düşündüm. Ama kontrol noktası bir türlü gelmek bilmiyordu. Sıcaklığın etkisiyle kendimi sorgulamaya başladım. "Neden  ultra maraton koşuyorum? yarı maraton, maraton koşmak varken?"  diye kendi kendime sorgulamaya başladım. Dizimin ağrısı sebebiyle koşamıyordum ve yürümeye başladım. Bir sonraki kontrol noktasında yarışı bırakmaya karar verdim. Yürüdüğüm için mesafeler bitmek bilmiyordu. Kontrol noktasına gelmeden Ivan beni tekrar geçti. Amacım kontrol noktasına ulaşmaktı. Kontrol noktasına vardığımda Ivan kontrol noktasında değildi. Zdravko ise kontrol noktasındaydı. Zdravko’yu görmeyi hiç beklemiyordum. Zdravko bana "Yaklaşık 30 dakikadır kontrol noktasında olduğunu birincinin 2 dakika gerisinde kontrol noktasına vardığını" söyledi. Bende bu esna da karpuz ve ekmek yedim. Zdravko ayağına yarabandı taktıktan sonra ben gidiyorum dedi. (16:30 ) Bir anda " bekle bende geliyorum, senin durum iyi değil birlikte yavaş yavaş koşarız" dedim. Son 30 km’nin büyük bir kısmı yokuş aşağıydı. Birlikte kontrol noktasından çıktıktan sonra Zdravko bana "senin durumun iyi beni bekleme boşuna git ikinciyi yakala" dedi. Bende "nasıl yani önümüzde 3 kişi yok mu? diye sordum. "Hayır önümüzde 3 kişi var ama biri yarış dışı, yarış koşan 2 kişi var”. diye cevap verdi. Zdravko bana öyle deyince ilk aklıma gelen Bozhidar’ın yarışı terk ettiğiydi. Boris’in yarış terk edeceği veya kaybolacağı hiç aklıma gelmemişti. Tempomu artırdım. Zdravko geride kaldı. Tepelerde yürüdüm düz ve yokuş aşağı olan yerde koştum. 115’inci km’de Ivan’ı yakaladım. (17:56) Ivan beni görünce çok şaşırdı. Çünkü beni en son gördüğünde benim durumum çok kötüydü. Yanından çok canlı bir şekilde geçtim. Yaklaşık 20 dakika boyunca tempo koşmaya devam ettim. Arkama baktığımda Ivan yoktu. Tempomu düşürerek dikkatli bir şekilde tepeden aşağı doğru indim. Yokuş aşağı iniyordum ama parkur tempolu bir şekilde inmeme izin vermiyordu. Yaklaşık 120’ıncı km’de Zdravko geldi. Zdravko’yu görmeyi hiç beklemiyordum. "Bana neden yavaş koşuyorsun" diye sordu. Bende "sakatlık çıkmasın diye bastığım yerlere dikkat ederek koşuyorum" diye cecap verdim. İnanılmaz bir şekilde canlanmıştı. "İstersen gidebilirsin istersen beraber koşalım." dedim. "Beraber koşalım" dedi. Birlikte muhabbet ederek koşmaya başladık. Kısa bir süre sonra yarışın son tepesi vardı. Muhabbet ederek tepeyi çıktık. Tepeyi çıktıktan sonra son 7 km’ye girmiştik. Bölgedeki bir köyden geçtikten sonra ince bir patika ve dik bir iniş başladı. İnişte yavaş ve dikkatli bir şekilde gidiyorduk. 125’inci km’de bu sefer Ivan ve arkadaşı bizi yakaladı. İnce patikadan oluşan iniş kısmı bitmek üzereydi. Patikada sadece bir kişi koşabiliyordu. Ivan ve arkadaşı geçmek için izin istedi. Bende izin verdim. Öne geçince tempoyu artırdılar. Benim dizim ağrıyordu ama sinir olduğum için dizimdeki ağrıyı önemsemeden ben de tempoyu artırdım. Kısa bir süre sonra ince patika bitti ve patika kalınlaştı. Patika kalınlaşır kalınlaşmaz tempomu artırdım. Ivan ve arkadaşının nasıl tepki vereceğini merak ediyordum. Atağa cevap veremediler. Benimle beraber Zdravko’da tempoyu artırdı. Ivan ve arkadaşını geride bıraktıktan sonra artık şehrin içine girdik. Patika yol bitti ve asfalt yol başladı. Organizasyondan Ivan Ilchev asfalta çıkınca bizi karşıladı. İşaretlerin şehirde yaşayanlar tarafından söküldüğü için son 2 km bize eşlik etti. Son 500 metreye girdiğimizde çantamdaki Türk bayrağını çıkarttım. Zdravko ile birlikte Türk bayrağıyla bitiş noktasından geçtik. Zdravko bana "Bu tür yarışları bitirince şınav çekerek kutluyorum beraber şınav çekelim" dedi. Bende "tamam" dedim. Bitiş noktasından geçtikten sonra birlikte şınav çektik. Bizden kısa bir süre sonra Ivan’da geldi.


Bir macera daha sona ermişti. Çok fazla git gel yaşadığım yarışı tamamladığım için çok mutluydum. Yarışı hiç hesapta olmayan Bozidar tecrübesiyle kazanmıştı. Yarış bittiğinde dönüp arkama baktığımda mental kopukluklar yaşamasaydım yarışı kazanabilirdim diye düşündüm. Ama 100’uncü km’de terk etmeyi düşündüğüm bir yarışı ikinci bitirdiğim için mutluydum. Özellikle Zunspitz’den sonra bu yarışı da terk etseydim. Bundan sonraki ultra maratonlar için mental olarak yıkılacaktım.
Ultra maraton koşmak tamamen mental bir savaştır. İyi düşününce işler iyi gider ve ağrılar  unutulur. Kötü düşünmeye başlayınca koşmamak, yürümek ve yarışı terk etmek için mazeretler üretmeye başlarsınız. Bu yarışta işlerin kötü gittiği kilometrelerde yarışı terk etmek için mazeretler ararken işlerin iyi gittiği kilometlerde ise bitiş noktasından geçmek için bulduğum tüm mazeretlerin aklımdan uçup gittiğini fark ettim. ilk kez bu kadar uzun süre koştuğum 20 saat 22 dakikalık savaşı bu sefer ben kazandım.
Ödül Töreni
Persenk Ultra Maratonu organizasyonunda emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum. Yarışmaya beni davet eden Nikolay Marangozov ve ekibine, her kontrol noktasında bize her türlü desteği sağlayan gönüllülere, koşma cesareti gösteren tüm yarışmacılara, Muazzez, Ferda ve Bakiye Duran'a, tepeleri çıkarken bir numaralı destekçim olan batonları hediye eden Yonca TOKBAŞ'a (Yonca tepeleri çıkarken kulaklarını çok çınlattım :) ) yarışmadaki kıyafetlerimi sağlayan SALOMON’a,SUUNTO’ya ve yarışma masraflarını karşılayan Güllük Deniz İşletmelerine çok teşekkür ederim.

DAHA NİCE YARIŞLARA VE BAŞARILARA.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder