Her yarışın farklı bir anısı
ve tecrübesi var. Tıpkı bu yarış gibi. Bu yarışı aslında geçen yıl koşacaktım.
Ama iş yoğunluğundan dolayı yarışa gidemedim. Bu sene başında öncelikli hedefim
Madagaskar Ultra Maratonuna katılmaktı. Fakat ekonomik nedenlerden dolayı
Madagaskar’a gidemedim. Madagaskar’a gidemeyince yarışmanın organizatörü
Nikolay Marangozov’un davetini değerlendirip yarışmaya katılmaya karar verdim.
İlk başta Muazzez Özçelik ile birlikte yarışa gidecektik. Ama Bakiye Duran ve
Ferda Falay’ın katılımıyla 4 kişilik bir Türk kafilesi olduk.
Bakiye Duran-Ben-Ferda Falay ve Muazzez Özçelik'ten oluşan Türk Kafilesi |
Bu yarış benim için farklıydı. Haziran ayında Almanya’da yapılan Zungspitz Ultra Maratonu (100 km)’nu terk etmiştim. Bu yarışı dağ koşularındaki öz güvenimi kaybetmemek için bitirmem gerekiyordu. Bundan dolayı bitirdiğim için çok mutluyum.
Zungspitz Ultra Maratonu’ndan döndükten sonra bir
hafta koşulara ara verdim. Aşil tendonitimde sıkıntı vardı. Vücudumu dinlendirmek için koşulara ara verdim. Koşulara ara
vermek sakatlığıma
iyi gelmedi. Ağrılarım daha
çok arttı. Yavaşta olsa koşmaya karar verdim. Koşu sonrası iyi esnetme yapıp,
iyi dinlendirme yaparak aşilimimdeki tendiniti azaltmayı planladım. Koşulardan sonra buz ve merdane tedavisi yaptım.
Özellikle merdane ile yaptığım masaj aşil tendinitine iyi geldi. Her geçen gün antreman tempomu
artırdım. Yarıştan önceki iki aylık
süreçte çok iyi bir antreman dönemi geçirdim. Bundan dolayı bu yarıştan
beklentim yüksekti. Kesinlikle iyi bir derece koşacağımı düşünüyordum.
Yarış için 20 Ağustos günü Metro
turizm ile Esenler otogardan Plovdiv’e doğru yola çıktık. Yorgun olduğum için
sınır kapısına kadar deliksiz uyudum. Sınır kapısında 2 saatlik pasaport
kontrolünden sonra yolculuğumuza devam ettik. Sabah 6 gibi Plovdiv’deydik.
Plovdiv’e geldiğimizde Nikolay bizi otogarda karşılayıp Asenovgrand’da
kalacağımız otele götürdü. Yanımızda Muazzez’in olması bizim için büyük bir
avantajdı. (Arada Muazzez’e küssem de ) Muazzez sayesinde iletişim problemimizi
çözüldü. Otelde biraz dinlendikten sonra gezmek ve son eksikleri gidermek için
Plovdiv’e gittik. Gezimiz bittikten sonra Nikolay’ın davetiyle akşam yemeğine
gittik. Yemekten sonra odalarımıza çekilip dinlenme vakti gelmişti. İyi
dinlenmem gerekiyordu. Hem hastaydım hem de bir sonra ki gün gece 12’de yarış
başlayacaktı. Bulgaristan yolculuğu öncesi grip oldum. Yarış öncesi antibiyotik
kullanmak istemedim ve hayatımda ilk defa doğal antibiyotik olan sarımsağı
yatmadan tek diş olarak yedim. Bu işten Ferda çok rahatsız oldu :)
Plovdiv'den kareler |
Yarış sabahı uyandığımda kendimi daha iyi hissediyordum. Ama halen üzerimde bir kırgınlık vardı. Kahvaltıdan sonra kayıt masasına doğru yol aldık. Kayıt işlemleri bittikten sonra hazırlıklar ve dinlenme amacıyla otele döndük. Akşam 11 gibi otelden çıkıp yarış başlangıç noktasına doğru yola çıktık. Artık geri dönülmez bir yola girmiştik.
Yarış Şeması |
Saatler 00:05’i gösterirken 130 km’lik zorlu yarışa
80 km’lik Orehovo Ultra Maratonu koşan sporcularla beraber başladık. İlk 41 km
aynı parkurda koşacaktık. Yarışmanın başlamasıyla birlikte öne doğru fırladım.
İlk 1 km asfalta sonrasında ince bir patikada devam ettik. Patikaya en önde
girdim. Patikayla beraber ilk tırmanma kısmı başladı. Yarışın ilk kontrol
noktası olan Baba Peak 17’nci km’deydi ve nerdeyse tamamı tırmanıştı. İlk 15 km
en önde ben koştum. 80 km koşanlar dahil kimse öne geçmedi. Ara ara 80 koşanlar
öne geçip tempoyu artırsa da genel itibariyle en önde ben vardım. 15'inci km’den
sonra 80 km koşan 2 kişi beni geçerek tempoyu arttırdı. İlk başlarda onlarla
gitmeyi düşünsem de sonrasında vazgeçtim.
Start Anı |
Amacım sabah olana
kadar ön grupla birlikte koşmaktı. Çünkü gece işaretleri takip etmek gündüze
göre biraz daha dikkat gerektiriyordu. 17’nci km’deki kontrol noktasına grup
olarak 2 saat 23 dakikada ulaştık. Kontrol noktasından 2-3 dakikalık ikmalden
sonra noktadan ayrıldık. Kontrol noktasında ayrıldığımızda yanımda iki tane
Bulgar sporcu vardı. Boris Dimitrov ve Zdravko
Mirchev.
Bir sonraki kontrol noktası olan Byala Cherkva 31’inci km’deydi ve 29’uncu km’ye kadar
tırmanıştı. Kontrol noktasına gelmeden önce çok az iniş vardı. Karanlık
olmasından ve tepe çıktığımızdan dolayı fazla tempo yapamıyorduk. Zaten öyle
bir amacım da yoktu. Kontrol noktasına ulaştığımızda 4 saat 10 dakika olmuştu.
Bu kontrol noktasında da 2-3 dakika geçirdikten sonra ayrıldık.
Yarıştan Kareler |
Byala
Cherkva'dan ayrıldıktan sonra yeni hedef 41’inci km’deki yedek malzeme (Drop
bag) istasyonu olan Orehovo’du. Byala sonrası 10 km boyunca yokuş aşağı
koşacaktık. Bu da kısa bir süre sonra Orehovo'ya ulaşacağız demekti. Ama
koşmaya başlayınca öyle olmadığını gördük. Özellikle 36’ncı km’den sonra çiğ
düşmeye başladı. Sabaha karşı olduğu için sis oluşmaya başladı. İşaretler tam
görünmüyordu. İniş dikleşmeye başladı.
Bundan dolayı dikkatli koşmamız gerekti ve istediğimiz gibi tempoyu
artıramadık. Bazı yerlerde sisten dolayı 3 kişi olmamıza rağmen işaretleri zor
takip ettik. 5 saat 23 dakika sonra Orehovo'ya vardık. Burada yaklaşık 10
dakika geçirdik. Bu kontrol noktasında iyi beslenmemiz gerekiyordu. Çünkü bir
sonra ki kontrol noktası olan Persenk Hut 62’nci km’deydi. Kontrol noktasında
kıyafet değiştirdim. Sıcak bir çay ve ekmek arası bir şeyler yedikten sonra
noktadan ayrıldık.
Yarıştan Kareler |
Orehovo'dan
ayrıldıktan sonra 11 kmlik tırmanış sonrası 6 kmlik iniş vardı. Tırmanış
sonrası tempoyu artırıp Bulgar sporcuları geride bırakmayı planlıyordum. Tepeye
çıktıktan sonra artık güneş doğmuştu ve Bulgar sporcuları geride bırakmıştım. 6
km’lik inişten sonra yine tırmanış başladı. Eğimin az olduğu yerlerde koştum.
Dik olan yerlerde ise tempolu yürüdüm. Amacım Bulgar sporcular kontrol
noktasına gelmeden kontrol noktasından çıkacak kadar fark oluşturmaktı. Kontrol
noktasına ulaşmak düşündüğümden uzun sürdü. Persenk Hut'a vardıktan 3 dakika
sonra Bulgar sporcular da Persenk Hut'a ulaştı. Kontrol noktasında çay içtikten
ve ekmek arası bir şeyler yedikten sonra ayrıldım. Benim ayrıldığımı gören
Bulgar sporcular benimle beraber kontrol noktasından ayrıldılar.
Wonder Bridge |
Bir sonraki kontrol noktası 71’inci km’deki Wonder Bridgesdi. Persenk Hut'dan sonra 4 km
tırmanarak yarışın en yüksek noktası olan Persenk Zirvesine çıktık. Sonra ki
kısım ise Wonder Bridgese kadar inişti. Zirveye 3 kişi birlikte çıktık. Zirveye
çıktıktan kısa bir süre sonra aşağı inerken düştüm ve dizim kanamaya başladı.
Persenk Hut'tan ayrılırken bir sonraki kontrol noktasında sadece su içip mola
vermeden yoluma devam etmeyi düşünüyordum. Böylece bir önceki kontrol
noktasında az vakit geçiren Bulgar sporcular karşısında avantaj yakalamak
istiyordum. Ama bu düşüş planımı bozdu. Çünkü pansuman için kontrol noktasında
durmam gerekiyordu. Bundan dolayı tempomu artırmaya karar verdim. İşaretleme
çok güzeldi hızlanmam da sakınca yoktu. Tempoyu artırınca Bulgar sporcular
geride kaldı. Kendimi çok iyi hissediyordum. Yere düştüğümde dizimdeki kanmanın
yanı sıra su imkanımı da kaybetmiş olduğumu fark ettim. Çünkü sırt çantamdaki
mataranın hortumu çıkmıştı. Buna rağmen durmaya hiç niyetim yoktu. Çünkü kısa bir
süre sonra kontrol noktasına varacağımı düşünüyordum. Pansuman yapılırken
hortumu yerine takabilirdim. İlk 69 km işaretleme mükemmeldi. Her dönüş noktası
çok güzel bir şekilde belirtilmişti. Ta ki 69’uncu km’deki dönüşe kadar. Dönüş
noktası tam görünmediğinden dolayı ve benim trekkingciler için yapılan
işaretleri organizasyon tarafından yapıldığını değerlendirdiğimden dönüş
noktasını kaçırdım. Yaklaşık 2.5 km gittikten sonra işaretler bitti. İşaretler
bitince arkadan gelenleri beklemeye karar verdim. 2 dakika gelmeyince geriye
doğru koşmaya başladım. Kimsecikler gelmedi. Kendi kendime “Bu işte bir terslik
var.” dedim. Dönüşten 1.5 km sonra Bulgar sporcu Maria’yı gördüm. Maria’ya yanlış
gittiğimizi ve dönüşü kaçırdığımızı söyledim. Maria ile dönüşü bulduktan sonra
tempomu artırıp Maria’yı geride bıraktım. Yaklaşık 2 km sonra dönüş noktasına
geldim. Ama bu sefer başka bir terslik vardı. Brifingde gidiş yolunun kırmızı
dönüş yolunun ise beyaz işaretlerle işaretleneceğini söylemişlerdi. Bir anda
işaretler beyaza döndü. Ama daha dönüş yoluna geçmemiştik. Etrafıma baktım
hiçbir yerde kırmızı işaret yoktu. Maria’yı bekleme kararı aldım. Maria gelince
durumu anlattım. Maria “ 3 hafta önce burada antrenman yaptığını ve beyaz
işaretleri takip etmemiz gerektiğini” söyledi. Maria’ya "Organizasyonu
telefon ile arayıp sorabilir misin" dedim. O da bana "Ne soracağım
ben zaten bu bölgeyi biliyorum, beyazları takip edeceğiz." dedi. Maria’da
benim gibi kaybolmuştu ve brifinge girmemişti. Ama ona güvenmekten başka çarem
yoktu. Beyazları takip ederek aşağı doğru koşmaya başladım. kendi
kendime"1 km sonra ne de olsa kontrol noktasına ulaşacağım"
dedim. 2 km aşağı koştuktan sonra halen
ağaçların arasındaydım ve etrafta kontrol noktasına benzer hiçbir şey yoktu.
Tekrar Maria’yı bekledim. Maria’yı beklerken çantanın hortumunu yerine taktım.
Maria geldiğinde "Emin misin bak sürekli aşağı iniyoruz bu yolun dönüşü
olmaz yanlış kontrol noktasına gidersek yarışı bırakmak zorunda kalırız"
dedim. O da "Emin olduğunu 3 hafta önce burada koştuğunu tekrarladı.
Maria’yı bir daha geride bıraktım. 1 km daha koştum ama halen ağaçların
arasındaydım. Yine Maria’yı bekledim. Bu sefer bana kızarak " ben
gidiyorum ister gel ister gelme" dedi. Bu kadar indikten sonra gitmeme
gibi bir şansım yoktu. Bu sefer Maria’yı takip etmeye başladım. 500-600 metre
sonra kontrol noktasına ulaştık. Kontrol noktasına ulaştığımızda "burası
Wonder Bridge mi ve ön grup ne kadar önümde?" diye sordum. İki bardak su
içtikten sonra kontrol noktasından ayrıldım. Dizimi unutmuştum. Zaten kanaması
durmuştu. Pansuman yapalım dediler gerek yok deyip kontrol noktasından çıktım.
Kontrol noktasına 5 inci geldiğimi düşünüyordum. Fakat kontrol noktasına 4 üncü
gelmişim. Arkamdaki Bulgar sporcu Boris benden 2 km sonra kaybolmuştu. Ben 115’inci
km’ye kadar hep Boris’i 1’inci sanıyordum. 115’inci km’de Boris’in kaybolduğunu
öğrendim. Bunu daha önce öğrenmiş olsaydım yarıştaki stratejim farklı olurdu.
Çünkü Boris, Zdravko’dan daha güçlü duruyordu.
Kontrol noktasından çıktıktan 1 km sonra yarışmayı birinci bitiren Bozhidar
Antonov ve üçüncü bitiren Ivan Hristanov’u yakaladım. İşaretleme bu bölümde çok
kötüydü. Bulgar sporcuları geride bıraktım. Ama işaretlemeden dolayı tekrar
yakalandım. Parkur boyunca birçok çeşme vardı. Çeşmeleri gördükçe direk
çeşmelere yönelmeye başladım. Çeşmelerde buz gibi su akıyordu. Çeşmelerde su
molası verince arkada kaldım. Önde olduklarını düşündüğüm sporcular
tecrübesizdi ama İvan ve Bozhidar çok tecrübeli oldukları anlaşılıyordu. Sabit
tempoda koşuyorlardı. Ara ara onlarda yanlış yola giriyordu. Bir yerde üçümüz
bir araya gelip hangi yola gidelim diye tartıştık. Ama yanlış yolu tercih
ettik. 77’nci km’deki Kabata Hut’daki kontrol noktasına birlikte ulaştık.
Kabata
Hut’tan ayrıldıktan sonra tempomu artırıp ikiliyi geride bırakmaya karar
verdim. Ama her seferinde işaretleme yüzünden Bulgar sporcuları beklemek
zorunda kaldım. Artık yavaş yavaş mental olarak yarıştan kopmaya başladım.
Tempolu koşmak için kendimi motive ediyordum ama bir sonuç alamıyordum. Söylene
söylene 89’uncu kmdeki Orehovo’ya Bulgar sporcularla beraber girdim. Yarışa
başlayalı 13 saat 36 dakika olmuştu. Burada kıyafetlerimi ve çoraplarımı
değiştirdim. Doktorun ısrarı üzerine dizime antiseptik sürdürdüm. Artık mental
olarak yarıştan kopmuştum. Tek hedefim bitiş noktasından geçmekti. Dereceye
girmek gibi bir amacım yoktu. Bundan dolayı kontrol noktasında yaklaşık 15
dakika geçirdim. Ivan ve Bozhidar kontrol noktasında 5 dakika geçirdikten sonra
ayrılmışlardı. Kontrol noktasından çıktıktan sonra bir sonraki kontrol noktası
olan Byala Cherkva’ya kadar dik bir çıkış vardı. Bence yarışın en zor kısmı
burasıydı. Hem dikti hem de hava sıcaklık ve nemden dolayı bunaltmaya
başlamıştı. Kontrol noktasından çıktıktan sonra ara ara koşup genelde tempolu
yürüdüm. Ama kesin olan bir şey var bu yarış yürüyerek bitmezdi. Kısa bir süre
sonra tepede 2 kişi gördüm. Onları yakalayıp bari 3’üncü olayım dedim. Tempomu
biraz artırdım. Aradaki fark yavaş yavaş kapanmaya başladı. Sonunda onları
yakaladım. Ivan’ı yakaladığımda yanında farklı biri
vardı. Bozhidar ve Ivan kontrol noktasından çıkarken
yanlarında yarış dışı birini almışlar. Herhalde Bozhidar önde gidiyor diye düşünmeye
başladım. 3’üncü olmak için Bozhidar’ı da yakalamam gerekiyordu. Sabit tempoda
koşarsam onu da yakalayabilirim diye düşündüm. Ama kontrol noktası bir türlü
gelmek bilmiyordu. Sıcaklığın etkisiyle kendimi sorgulamaya başladım.
"Neden ultra maraton koşuyorum?
yarı maraton, maraton koşmak varken?"
diye kendi kendime sorgulamaya başladım. Dizimin ağrısı sebebiyle
koşamıyordum ve yürümeye başladım. Bir sonraki kontrol noktasında yarışı
bırakmaya karar verdim. Yürüdüğüm için mesafeler bitmek bilmiyordu. Kontrol
noktasına gelmeden Ivan beni tekrar geçti. Amacım kontrol noktasına ulaşmaktı.
Kontrol noktasına vardığımda Ivan kontrol noktasında değildi. Zdravko ise
kontrol noktasındaydı. Zdravko’yu görmeyi hiç beklemiyordum. Zdravko bana
"Yaklaşık 30 dakikadır kontrol noktasında olduğunu birincinin 2 dakika
gerisinde kontrol noktasına vardığını" söyledi. Bende bu esna da karpuz ve
ekmek yedim. Zdravko ayağına yarabandı taktıktan sonra ben gidiyorum dedi.
(16:30 ) Bir anda " bekle bende geliyorum, senin durum iyi değil birlikte
yavaş yavaş koşarız" dedim. Son 30 km’nin büyük bir kısmı yokuş aşağıydı.
Birlikte kontrol noktasından çıktıktan sonra Zdravko bana "senin durumun
iyi beni bekleme boşuna git ikinciyi yakala" dedi. Bende "nasıl yani
önümüzde 3 kişi yok mu? diye sordum. "Hayır önümüzde 3 kişi var ama biri
yarış dışı, yarış koşan 2 kişi var”. diye cevap verdi. Zdravko bana öyle
deyince ilk aklıma gelen Bozhidar’ın yarışı terk ettiğiydi. Boris’in yarış terk
edeceği veya kaybolacağı hiç aklıma gelmemişti. Tempomu artırdım. Zdravko
geride kaldı. Tepelerde yürüdüm düz ve yokuş aşağı olan yerde koştum. 115’inci
km’de Ivan’ı yakaladım. (17:56) Ivan beni görünce çok şaşırdı. Çünkü beni en
son gördüğünde benim durumum çok kötüydü. Yanından çok canlı bir şekilde
geçtim. Yaklaşık 20 dakika boyunca tempo koşmaya devam ettim. Arkama baktığımda
Ivan yoktu. Tempomu düşürerek dikkatli bir şekilde tepeden aşağı doğru indim.
Yokuş aşağı iniyordum ama parkur tempolu bir şekilde inmeme izin vermiyordu.
Yaklaşık 120’ıncı km’de Zdravko geldi. Zdravko’yu görmeyi hiç beklemiyordum.
"Bana neden yavaş koşuyorsun" diye sordu. Bende "sakatlık
çıkmasın diye bastığım yerlere dikkat ederek koşuyorum" diye cecap verdim.
İnanılmaz bir şekilde canlanmıştı. "İstersen gidebilirsin istersen beraber
koşalım." dedim. "Beraber koşalım" dedi. Birlikte muhabbet
ederek koşmaya başladık. Kısa bir süre sonra yarışın son tepesi vardı. Muhabbet
ederek tepeyi çıktık. Tepeyi çıktıktan sonra son 7 km’ye girmiştik. Bölgedeki
bir köyden geçtikten sonra ince bir patika ve dik bir iniş başladı. İnişte
yavaş ve dikkatli bir şekilde gidiyorduk. 125’inci km’de bu sefer Ivan ve
arkadaşı bizi yakaladı. İnce patikadan oluşan iniş kısmı bitmek üzereydi.
Patikada sadece bir kişi koşabiliyordu. Ivan ve arkadaşı geçmek için izin
istedi. Bende izin verdim. Öne geçince tempoyu artırdılar. Benim dizim
ağrıyordu ama sinir olduğum için dizimdeki ağrıyı önemsemeden ben de tempoyu
artırdım. Kısa bir süre sonra ince patika bitti ve patika kalınlaştı. Patika
kalınlaşır kalınlaşmaz tempomu artırdım. Ivan ve arkadaşının nasıl tepki
vereceğini merak ediyordum. Atağa cevap veremediler. Benimle beraber Zdravko’da
tempoyu artırdı. Ivan ve arkadaşını geride bıraktıktan sonra artık şehrin içine
girdik. Patika yol bitti ve asfalt yol başladı. Organizasyondan Ivan Ilchev asfalta çıkınca bizi
karşıladı. İşaretlerin şehirde yaşayanlar tarafından söküldüğü için son 2 km
bize eşlik etti. Son 500 metreye girdiğimizde çantamdaki Türk bayrağını
çıkarttım. Zdravko ile birlikte Türk bayrağıyla bitiş noktasından geçtik.
Zdravko bana "Bu tür yarışları bitirince şınav çekerek kutluyorum beraber
şınav çekelim" dedi. Bende "tamam" dedim. Bitiş noktasından
geçtikten sonra birlikte şınav çektik. Bizden kısa bir süre sonra Ivan’da
geldi.
Bir macera daha
sona ermişti. Çok fazla git gel yaşadığım yarışı tamamladığım için çok mutluydum. Yarışı hiç
hesapta olmayan Bozidar tecrübesiyle kazanmıştı. Yarış bittiğinde dönüp arkama
baktığımda mental kopukluklar yaşamasaydım yarışı kazanabilirdim diye düşündüm. Ama 100’uncü km’de terk etmeyi
düşündüğüm bir yarışı ikinci
bitirdiğim için mutluydum. Özellikle
Zunspitz’den sonra bu yarışı da terk etseydim. Bundan sonraki ultra maratonlar için mental olarak
yıkılacaktım.
Ultra maraton
koşmak tamamen mental bir savaştır. İyi düşününce
işler iyi gider ve ağrılar unutulur. Kötü düşünmeye başlayınca koşmamak, yürümek ve yarışı terk etmek için mazeretler üretmeye başlarsınız. Bu yarışta
işlerin kötü gittiği kilometrelerde yarışı terk etmek için mazeretler ararken
işlerin iyi gittiği kilometlerde ise bitiş noktasından geçmek için bulduğum tüm
mazeretlerin aklımdan uçup gittiğini fark ettim. ilk kez bu kadar uzun süre
koştuğum 20 saat 22 dakikalık savaşı bu sefer ben kazandım.
Ödül Töreni |
Persenk Ultra Maratonu organizasyonunda
emeği geçen herkese teşekkür etmek istiyorum. Yarışmaya beni davet eden Nikolay
Marangozov ve ekibine, her kontrol noktasında bize her türlü desteği sağlayan
gönüllülere, koşma cesareti gösteren tüm yarışmacılara, Muazzez, Ferda ve
Bakiye Duran'a, tepeleri çıkarken bir numaralı destekçim olan batonları hediye
eden Yonca TOKBAŞ'a (Yonca tepeleri çıkarken kulaklarını çok çınlattım :) )
yarışmadaki kıyafetlerimi sağlayan SALOMON’a,SUUNTO’ya ve yarışma masraflarını
karşılayan Güllük Deniz İşletmelerine çok teşekkür ederim.
DAHA NİCE YARIŞLARA VE BAŞARILARA.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder