Kalahari

Kalahari
Kalahari Augrabies Extreme Maraton-2014

4 Aralık 2018 Salı

Garmin Run Fire Tuz Gölü Ultra Maratonu


16 METRELİK PARKURDA HAZIRLANDIĞIM 160 BİN METRELİK YARIŞIN ÖYKÜSÜ

Garmin Run Fire Tuz Gölü Ultra Maratonu’nun üzerinden dört aydan biraz fazla bir zaman geçti. Yarış raporunu yazıp yazmama konusunda kendimle çok savaştım. Zor bir dönemin ardından koştuğum ilk yarıştı. Nihayet raporu yazmaya karar verdim.

Temmuz başında cezaevindeydim. 5 Temmuz’da mahkemem vardı. Tahliye olursam, Tuz Gölü’ne gidip 100 mil (160km) koşacağım diye kendi kendime söz vermiştim. Ve tahliye oldum.
 
Yarışı düzenleyen Uzunetap’tan Ecem’i arayıp “Yarışa geliyorum, kaydımı onaylar mısın?” dedim. Kaydımın onaylanmasıyla birlikte geri dönüşü olmayan bir yola girdim.

NASIL HAZIRLANDIM?

Yedi buçuk aydır cezaevindeydim. Bu kadar uzun bir sürenin ardından ben dahil herkes nasıl bir yarış koşacağımı merak ediyorduk.

Aslında cezaevindeyken “güzel” bir antrenman süreci geçirdim. Onca ay, neredeyse antrenmansız günüm olmadı. Hatta bazı günler çift antrenman yaptım. Ne de olsa vakit boldu, hayatın koşuşturması yoktu.

Ancak şöyle bir sıkıntı vardı. Dışarıdayken parkurlarda mesafeyi ben belirliyordum. İçeride ise yaklaşık 16 metrelik bir alanda koşmak zorundaydım. Yani 16 metrelik parkurda 160 bin metrelik bir yarışa hazırlanıyordum.

Jog zamanlarında bir dakikada 6 tur atarken, maksimum hızda 8,5 tur koşabiliyordum. 19 basamaktan oluşan merdivende ise tepe antrenmanı yapıyordum.

Jog atarken avluda içilen sigara fazla sıkıntı yaratmıyordu. Tempo antrenmanlarında ise avlunun kalabalık olması, dönüşleri zorlaştırırken, aşırı dumana maruz kalmama da neden oluyordu.

Arkadaşlar çoğunlukla anlayış gösterse de sorun yaşadığım da oluyordu. Bir yandan, kendi özgürlüğüm için başkalarının özgürlüğünü kısıtlamam ne kadar doğruydu bilmiyorum. Bir yandan ise haftada iki gün birer saat sigara içen insanlardan anlayış beklemek bana pek bencilce gelmiyordu.

Tempo antrenmanlarını birlikte yaptığım askeri okul öğrencisi Serhat 400 metre koşucusuydu. “Abi buraya Usain Bolt’u getirsen sigara içmek için antrenman yapmasına engel olurlar” diye serzenişte bulunuyordu.

Sonuç olarak 16 metrelik parkur ve 19 basamaklık merdivende sabırla çalışarak 100 mil yarışına hazırlandım. 

YARIŞ STRATEJİM

Gelelim yarışa…

Garmin Runfire Tuz Gölü Ultra Maratonu’nun ilginç bir parkuru vardı. Yarışın ilk kontrol noktası 10,5km’deydi. Buradan 1,9km sonra ilk bileklik noktası, bu noktadan 3,6 km sonra ikinci bileklik noktası, 4,1 km sonra ilk kontrol noktasına dönüş vardı. Böylece iki yapraklı papatyanın ilk yaprağı tamamlanıyordu.


Kontrol noktasından 4km sonra üçüncü bileklik noktası, 3km sonra dördüncü bileklik noktası, 2,3km sonra ikinci papatya yaprağının tamamlanması sağlanıyordu. Start noktasına doğru 10,5km koşarak ilk tur (40km) tamamlanıyordu. Bu şekilde 4 tur koştuğumuzda yarış bitiyordu.

Yarışta izlemem gereken strateji konusunda en ufak bir fikrim yoktu. Tek düşüncem vardı: Hava kararana kadar hızlı koşmak!

NİYE KOŞUYORUM Kİ?

Nitekim yarışın başlamasıyla öyle yaptım. Startın verilmesiyle en öne geçtim ve arkama bakmadan koşmaya başladım. 12.km’de Murat Kurtak aradı, “Abi yavaş koş, yoksa zorlanırsın, tüm hırsını ilk turdan çıkarma” dedi.

Hava karardığında 30.km’ye gelmiştim, 2 saat 36 dakika geçmişti. İlk turdan sonra ise arkadakilerle aram sürekli açıldı. Yarış boyunca yalnız başıma koştum.

Yarışın ilk turunda kafamda tuhaf düşünceler belirdi. Hiçbir sebebim yokken yarışı bırakmayı düşündüm. Tempom güzeldi, yorgun değildim, ağrım yoktu. Ama kafamda sürekli yarışı bırakma düşüncesi vardı.

“Acaba niye koşuyorum” diye kendimi sorgulamaya başladım.  Yarışı bıraksam ne olurdu ki? Kimseye verecek bir hesabım yoktu. Aslında artık hayattan da bir beklentim yoktu. Beni hayata bağlayan tek şey ailemdi. Onların yanında olsam yeterdi. Koşacağıma, bu zamanı onlarla birlikte geçirebilirdim. Bu düşüncelerle ilk turu 3 saat 52 dakikada bitirdim.

İKİNCİ TURDA “ÖZÜME” DÖNDÜM

İlk turun sonunda ana kontrol noktasında bir şeyler yedim. Tuzlanan şortumu, tişörtümü, ayakkabımı değiştirip, ikinci tura başladım.


Koşunun ikinci turuyla beraber “hayatı sorgulama ve yarışı bırakma” düşüncelerim gölün sonsuzluğunda silindi gitti. Özüme dönüş yaptım. Yarışı parçalara bölerek koşmaya başladım.

İkinci turda Tuz Gölü gerçek yüzünü gösterdi. Karşıdan kuvvetli rüzgâr esmeye başladı. Parkurun özelliğinden dolayı, ilk 24 km’nin 20km’sini rüzgâra karşı koşuyorsunuz. Bu durum beni düşündüğümden daha fazla yavaşlattı. Henüz ikinci turda olduğumdan rüzgarla savaşıp tempomu artırmak yerine fazla efor sarf etmeden koşmaya çalıştım. İkinci turu bitirdiğimde 8 saat 9 dakikadır yarıştaydım.

TUZ GÖLÜ’NÜN GÜNEŞİ VE RÜZGARI BİR BAŞKA

Üçüncü tura başlamadan önce şortumu ve tişörtümü değiştirdim. Yola çıkarken kendimi çok iyi hissediyordum. Yine de bu turu rölantide koşmaya karar verdim. Gücümü son tura saklamam gerekiyordu.

Üçüncü turda rüzgâr gücünü biraz yitirmişti ama etkisini hissettiriyordu, turun sonlarına doğru gücünü kaybetti. Bu arada güneş doğmaya başladı. Tuz Gölü’nde güneşin doğuşu da batışı da muhteşem oluyor. Akşam batışını izlediğimiz güneşin şimdi de doğuşuna şahit oluyorduk. Güneş doğarken üçüncü turun da sonuna gelmiştim, 13 saat 2 dakika olmuştu.

Kontrol noktasında ayakkabı, şort ve tişörtümü değiştirdim. İkinci turunu bitiren Şirin Mine ile karşılaştık. “Bundan sonra işimiz daha kolay rüzgâr etkisini kaybetti” dedi. Bu motivasyon ile dördüncü tura başladım. Turun başlarında rüzgâr yoktu ama kısa süre sonra döndü ve yeniden etkisini göstermeye başladı.

Dördüncü turda bir önceki turdaki hızımla gidersem yarışı 17 saat 40 dakika civarına bitirecektim. 17 saat 30 dakikanın altına inmek için turun başında hızlandım. Benden önce kontrol noktasından çıkan Mecit abiyi yakaladım, birlikte koşmaya başladık. Rüzgâr önden geldiği için “Abi arkama geç, rüzgârdan etkilenme” dedim.

Koşunun başında parkurda çok fazla sulu bölge yoktu. Sadece 8-9,5 km arası suluydu. Burası dönüşün 32-33,5km arası bölgeydi. Gece ilerledikçe sulu bölge artmaya başladı. Dördüncü tura başladığımızda sulu bölge 3km civarındaydı.

Mecit abiyle 140.km’ye kadar beraber koştuk. Önceki turlarda aradaki kontrol noktasında pek vakit geçirmemiştim. Su içip, suyumu yenileyip, elime yiyecek bir şeyler alıp noktadan ayrılmıştım. Son turda bu kontrol noktasında biraz fazla vakit harcadım.

SON TURDA PLANLAR DEĞİŞTİ

Son turda ayağıma kramplar girmeye başladı. Kramplarla uğraşırken, bu yıl 80km koşan, geçen yılın 100mil birincisi Murat Kaya yanımdan geçti. Kramp yüzünde 5 metre kadar yürüdüm ama kramp devam ediyordu. Esnetme yaptım ve tekrar koşmaya başladım, ancak kramp sürüyordu.

Son çare olarak tempomu düşürmeye karar verdim. Yarışı fazla uzatmak istemiyordum. Bildiğim tek şey yürümemem gerektiğiydi. Yavaş da olsa koşacaktım. Tempomu düşürünce kramp etkisini kaybetti.

140.km’ye kadar rahat gelmiştim ama son 20km’de yorulduğumu hissettim. Anlamsız şekilde son turun başında tempomu artırıp 20km hızlı koşmuştum. Bunun acısı çıkıyordu, 17 saat 30 dakikada bitirme hedefimden vazgeçtim. Tek hedefim yürümeden bitiş noktasına gelmekti.

150.km’de, kontrol noktasına geldiğimde Bahadır ve Nesrin İşseven’e rastladım. Bahadır “Gel otur” dedi. “Oturursam bir daha kalkamam” dedim. “O zaman masaj yapayım” dedi. “Masaj yapma kramp girebilir” dedim.

Bu diyaloğun ardından son 10km’yi koşmak için yola koyuldum. 42km koşan arkadaşları bu sırada gördüm. Önce Ethem Şeker’e ardından İpek Onaran ve yanındaki gruba rastladım. Yarışın sonlarına gelmenin ve 42km koşanları görmenin verdiği motivasyon beni biraz olsun canlandırdı. Attığım her adım beni finişe taşıyordu.

“EVE DÖNÜYORUZ AYILAR”

SAT Kursundaki koşularda, dönüş noktasından geçtikten sonra önümüzde koşan hoca “Eve dönüyoruz ayılar” diye bağırırdı. Bu cümle benim için tüm ultra maratonların ikinci yarısında kendime söylediğim bir motto olmuştu. Yine aklıma geldi, artık eve dönmeme çok az vardı.

Yarışın son kilometrelerinde Ethem’in yürüdüğünü gördüm. Aslında planım Ethem’i yakalayıp son kilometrelerde benimle koşmasını istemekti. İpek ve grubu onu yakalayınca Ethem onlarla koşmaya başladı (Ethem yarıştan sonra “Abi söyleseydin seninle koşardım” dedi).

Ardından, İpek’in grubundan düşen ve yürümeye başlayan bir arkadaşı yakaladım. Onu motive ettim birlikte koşmaya başladık, birbirimize destek olduk.

FİNİŞE OĞLUMLA GİRDİK

Son 1 km’ye girdiğimde Alicem aradı, ne kadar kaldığını sordu, “Son 1 km’deyim” dedim. Finişe yaklaşırken Alicem, Halil ve oğlum Gökhan beni karşıladı. Son 200 metre Gökhan’ı kucağıma alıp onunla birlikte bitiş noktasından geçtim. İnanılmaz bir sevgi seli vardı. Bu kadar ilgi göreceğim hiç aklıma gelmezdi.

Bir yarış daha bitmişti.
Bu yarışı diğerlerinden ayrı kılan o kadar çok şey vardı ki…
Oğlumla birlikte bitiş noktasından geçtiğimiz ilk yarıştı.
Sıkıntılı günlerden sonra koştuğum ilk yarıştı.
Koştuğum ilk 100 mil yarışıydı.
Daha önce hiçbir yarışta bu kadar uzun süre tek başıma koşmamıştım.

HAYAT SPORLA GÜZELLEŞİYOR

Bu raporu yazarken o kadar çok şeyi yazıp sildim ki…
Hayat her şeye rağmen devam ediyor.
Spor yaptıkça, koştukça hayat daha güzelleşiyor.
Koşuyla kalıp, sporla bir arada kalın…

Başta Uzunetap ailesi, gönüllüleri, koşanlar, bitişte beni destekleyenler, sponsorlarım Under Armour ve Suunto olmak üzere yarışa emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Tabii ki en büyük teşekkürü beni bu zorlu günlerimde yalnız bırakmayan eşime, aileme ve arkadaşlarıma gönderiyorum.
İyi ki varsınız.


6 yorum:

  1. Gözlerim dolarak okudum. Mahmut hocam. Gerçekten bir direnç,sabır örneği olmuş. Hazırlanmanız ve yarış süreciniz. Allah bir daha yaşatmasın o günleri başarılarınız daim olsun. Saygılarımla, Emine Kasap

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Koşu için bacaklarına, ayaklarına yazı için ellerine sağlık.

    İyi ki yazmışsın.

    YanıtlaSil
  4. Tebrik ederim.������
    Yarış koşmamışsın, tuz gölünde yeniden doğmuşsun Mahmut hocam. Rabbim bu yeniden doğuşta, sevdiklerin ile birlikte sağlıklı, mutlu ve spor dolu bir ömür versin inşallah.

    YanıtlaSil
  5. iyi ki varsın... iyi ki tanımışım seni...

    YanıtlaSil
  6. Mahmut Hocam yazınız beni çok duygulandırdı.İnsan isterse neler yapabilir bunu herkese gosterdiniz. Sevgi ve saygılarımla

    YanıtlaSil