Bu yarışa
Kalahari’de tanıştığım Dion ve Lucja Leonard sayesinde katıldım diyebilirim.
Onların sayesinde yarış direktörü Graham’dan yarışa davet aldım. Leonard çifti
beni 6 gün boyunca evlerinde ağırladılar. Yarışların en güzel yanı yeni
dostlukların başlaması yoksa nasıl tanışacaktık bu koca dünyada Leonard
çiftiyle. Dion bana internetten yarış hakkında bahsedip “Bu yarışa gelmek ister
misin?” diye sorduğunda yarışın tarihine baktım. Bayram tatiline geldiği için
düşünmeden “evet” dedim. Lucja, Graham ile gerekli yazışmaları yaptıktan sonra
yarışa davet edildim. İngiltere vizesini de aldıktan sonra yarışa gitmem için
bir engel kalmamıştı. Uçuştan bir gün önce Atatürk havaalanındaki saldırı
sonrası uçuşlar iptal olur diye düşündüm. Ama yaklaşık 10 saat sonra
havaalanında her şey normale döndü. Sadece güvenlik seviyesi biraz
artırılmıştı. Uçağa planlanan saatte bindim. Yaklaşık 30 dakikalık gecikmeyle
uçak kalktı. Böylece yeni bir macera daha başlamış oldu.
Yarıştan
önce Lucja ile yazışmalarımızda Lucja hava yağmurlu olacak diye beni uyardı.
Türkiye’de sıcaklık 35 derece olunca bende yağmurun sadece yaz yağmuru gibi
olacağını düşündüğümden fazla dikkate almadım; ta ki havaalanına ininceye
kadar. Edinburg’a iner inmez deli gibi yağmur yağıyordu. Yağmurda koşmayı çokta
seven biri değilim. İnşallah yarış günü böyle yağmaz diye dua ettim. Dion ile
havaalanında buluştuktan sonra eve gittik. Yarış sabahı Lucja ile yarış bölgesine
gittik. Yolda İngiltere sınırı tabelasını görene kadar ben yarışın İngiltere’de
olacağını bilmiyordum. Yarışın olacağı Ambleside bölgesine öğlene doğru vardık.
Tren istasyonundan Marina ve Rhianna’yı aldıktan sonra kalacağımız eve
yerleştik. Marina’yı da Kalahari’den tanıyordum. Rhianna ile bu yarışta
tanıştık. Ben,Lucja ve Marina 110 km koştuk. Bizim yarış Cuma gece 12’de
başladı. Rhianna ise 55 km koştu. Onun yarışı Cumartesi sabah 10’da başladı.
Kalacağımız eve yerleştikten sonra malzeme kontrolüne gidip göğüs
numaralarımızı aldık. Eve dönüp biraz uyuduktan sonra yarışın başlangıç saatini
beklemeye başladık. 11:30’da yarış hakkında son bilgileri aldık. Burada yarış
direktörü tarafından anons edilmek inanılmaz bir duyguydu. İngiltere’de ultra
maratonun cennetinde İngilizler tarafından alkışlanmak anlatılmaz yaşanır.
Yarış başlamadan yağmur başladı. Saatler 12’yi gösterirken yarış başladı.
Yarışın başlamasıyla
beraber ön gruptaki yerimi aldım. Şehirden çıkana kadar önümüzde rehber bir
koşu vardı. Şehri çıkana kadar onu takip ettik. Havanın yağmurlu olması
sebebiyle koşuya yağmurlukla başladım. İlk tepe tırmanışıyla beraber ısındım ve
yağmurluk rahatsız etmeye başladı. Bir yandan koşarken bir yandan da
yağmurluğumu çıkarttım. İlk tepeyi çıktıktan sonra grubu yoklamak amacıyla
tempomu biraz artırdım. Kimse cevap vermedi. O anda bu yarışı rahat
kazanacağımı düşündüm. İngiltere’de yarış kazanmak mükemmel olacaktı. Grup ile
koşmaya devam ettim. Çünkü yarışın başında hiç işaret göremedim. Kafa fenerim
son anda arıza çıkartınca yarışa yedek kafa fenerimle başladım. Kafa fenerim
yeteri kadar iyi aydınlatmıyordu. İşaretleri bundan dolayı kaçırdığımı
düşündüm. Ön gruptakilerin tamamı geçen
yılda bu yarışı koşmuştu. Onlar parkuru bildikleri için sadece grubu takip
ettim. Sabah olana kadar grup ile koşup güneşin ilk ışıklarıyla beraber tempomu
arttırmaya karar verdim. Kaybolmaktansa grupla gitmek daha iyi bir karardı.
10’uncu km’deki inişe kadar her şey planladığım gibi gitti. İlk inişle beraber
gerçeklerle yüzleşme zamanım gelmişti. Kaygan kayalıklardan aşağı inerken bir
düşüşüm vardı ki sormayın. Düşünce arkadan gelenler beni kaldırdı. Sonra
koşmaya devam ettiler. Bir anda grup kayboldu. Arkalarından tepeyi yavaş bir
şekilde indim. Tepeyi indikten sonra tempomu arttırdım. İlk kontrol noktasında
sadece göğüs numaramı söyleyip geçtim. Kısa bir süre sonra grubu tekrar
yakaladım. İkinci tepeyi birlikte çıktık. Yarıştan önce bazı inişlerin
kayalıklı olduğunu söylemişlerdi. İkinci iniş yine kayalıklıydı.
Bu inişle beraber grubu
yakalamak için sarf ettiğim çaba boşa gitti. İnişle beraber grubu tekrar
kaçırdım. Ne zaman hızlansam kendimi yerde buldum. Sabah olana kadar kontrollü
bir şekilde koşmaya karar verdim. Bu inişte kaç kere düştüğümü hatırlamıyorum.
Düştükten sonra arkadan gelenler iyi misin diye soruyor. İyiyim deyip koşmaya
devam ettim. İki veya üç kere çok kötü düştüm. Birinde arkamdan gelenler
kaldırdı beni. Herhalde onlar olmasaydı zor kalkardım. Üçüncü kontrol noktasına
gelmeden güneş doğmaya başladı. Güneşin doğmasıyla adeta bende doğdum. Kontrol
noktasına girmeden 3-4 kişi geçtim. Üçüncü Kontrol noktasına 8’inci falan
girdim. Kontrol noktasında birkaç dilim muz alıp ayrıldım. Grubu yakalamak için
tempomu biraz yüksek tuttum. Yakaladığım herkese öndekiler ne kadar uzakta diye
sordum. Bir yandan da kendimi sorguladım. Ne işim vardı benim burada.
İngiltere’nin dağlarında debelenip duruyordum. Amacım neydi? Neyi ispatlamaya
çalışıyordum. Kendimle söylene söylene koşmaya devam ettim. Dördüncü kontrol
noktasına gelmeden dördüncülüğe kadar yükseldim. Önümde geçmem gereken üç kişi
kalmıştı. Dördüncü kontrol noktasından sonra dik bir çıkış vardı. Bu çıkış
öndekileri yakalamak için benim açımdan güzel bir fırsattı. Nitekim çıkışın
başında üçüncüyü yakalayıp geçtim. İkinci ile aramdaki farkı 100 metreye kadar
düşürdüm. Ne demişler her çıkışın bir inişi vardır. İnişle beraber tekrar
dördüncülüğe geri döndüm. Bu inişten önce gece ki inişler kadar karamsar
değildim. Çünkü artık bastığım yeri görebiliyordum. Daha kontrollü bir şekilde
inebilirdim. Bu sefer beni bekleyen başka bir sürpriz vardı: Ayakkabılarım.
Ayakkabılarım her fırsatta kaydı. Bu benim hatamdı. Çünkü yarışa gelmeden
ayakkabılarımın altını kontrol etmemiştim. Düşe kalka bu tepeden de aşağı
indim. Daha yarışın yarısı bitmişti. Halen birinciyi yakalamak gibi bir ümidim
vardı.
İnişle
beraber yine tempomu arttırdım. Beşinci kontrol noktasına gelmeden yine bir
çıkış vardı. Artık çıkışlara ve düz yollara bel bağlamıştım. Şu ana kadar
indiğim her iniş kayalıktı demek ki bundan sonraki inişler fazla kayalık
olmayacak diye düşündüm. Beşinci kontrol noktasına üçüncü girdim. Oyalanmadığım
için ikinci olarak çıktım. Artık yakalamam gereken bir kişi vardı. O da
yaklaşık 20 dakika önümdeydi. Ha gayret deyip koşmaya devam ettim. Kısa bir
süre sonra yeni bir iniş ve üçüncüden kurtuldum derken bu inişle beraber
üçüncüye yeniden yakalandım. Altıncı kontrol noktasına birlikte girdik. Bu
kontrol noktasında biraz oyalandım. Çünkü yaklaşık 8 saattir koşuyordum. Koşu
boyunca yağmur hiç durmadı. Gücümü kaybetmeye başlamıştım. 2 dakika boyunca
sürekli bir şeyler yedikten sonra kontrol noktasından birlikte ayrıldık. Tepeyi
çıkarken Steve'a “acaba birinciyi yakalayabilir miyim?” diye sordum: “Artık zor” diye
cevap verdi. “Olsun yine de şansımı deneyeceğim” deyip tempomu arttırdım. Daha
35 km falan vardı. Bakarsın fark kapanır diye düşündüm. Tepeyi ikinci çıktım.
Tepeyle beraber bu sefer kaygan çimli bir iniş vardı. Çimde ya kaydım ya da
bileğime kadar çamura battım. Tekrar beni yakalayıp geçtiler. İnişin sonraları
çok dikti ve yosunlu kaygan kayalıktı. Bu inişte beni bekleyen bir sürpriz daha
vardı. İnişin ortasında arkadan gelen birinin yanımdan uçarak indiğini gördüm.
Tekrar dördüncülüğe düştüm. Yedinci kontrol noktasından dördüncü olarak çıktım.
Son bir çıkış daha vardı. Burada en kötü ihtimalle ikinciyi yakalamayı ümit
ediyordum. Tepenin sonuna kadar üçüncü ile aramdaki farkı 2 dakikaya kadar
düşürdüm. Tepeye çıkarken zigzag yapan bir yoldan çıktık. İnişte bu şekilde
olursa ikinciyi kesin yakalarım diye düşündüm. Çünkü son 15 km’nin nerdeyse
tamamı düzdü. Tepeyi çıkana kadar o kadar çaba sarf ettim ki hatta sonlarına
doğru koşarak çıktım. İnişi görünce dedim bu kadar çaba boşunaymış. Altıncı
kontrol noktasından çıkarken Steve’ın bana neden birinciyi yakalamamın zor
dediğini bu inişle anladım. Yakalasam bile bu iniş benden her şeyi geri
alacaktı. İnişi tamamladıktan sonra artık tek hedefim vardı: Bitiş noktasından
geçmek.
İnişi bitirdikten sonra üşümeye başladım. Tekrar ısınıp koşmaya
çalıştım. Koş yürü koş şeklinde son kontrol noktasına ulaştım. Kontrol
noktasında 2 çay içip 7 tane sandviç yedim. Artık bitiş noktasından geçmeme 10
km kalmıştı. Koş yürü koş şeklinde giderken son 5 km’ye girdiğimde arkamdan
birinin geldiğini gördüm. Artık kimseye geçilmek gibi bir niyetim yoktu ve
tekrar yarış moduna geri döndüm. Bitiş noktasından rahat bir şekilde geçmeyi
beklerken tempolu bir şekilde koşarak girdim. Bu yarışın en güzel anı her halde
bitiş noktasından geçtiğim andı. İlginçtir o kadar olumsuzluklara rağmen bitiş
noktasından geçerken halen gülüyordum. Kendimi tanıyorum. Normalde sinirli ve
kızgın olmam gerekiyordu. Ama ben bitiş noktasından geçmiş olmanın mutluluğunu
yaşadım.
Demek ki
kısmet değilmiş. Cumartesi günü yağmur nerdeyse hiç durmazken Pazar günü hava
güneşliydi. Yarış içerisinde yağmurun durup güneşin çıktığı anlar oldu. Beni
mutlu eden anlar. Artık yağmur yağmayacak diye düşündüğüm anlar. Ama bu anlar
çok uzun sürmedi. Maksimum 5 dakika sonra yağmur tekrar yağmaya başladı.
Tepeler oldukça soğuk ve rüzgarlıydı. Beşinci ve yedinci kontrol noktaları
yedek malzeme istasyonlarıydı. Bıraktığım yedek malzemelerin hiç birini
kullanmadım. Çünkü kıyafetlerimi değiştirsem maksimum 10 dakika sonra tekrar
sırılsıklam olacaktım ve kıyafet değiştirerek kaybedecek vaktim yoktu. Neyse
yağmuruyla, çamuruyla, kaygan kayalıklarıyla, inişiyle, çıkışıyla bir yarış
daha bitti.
Organizasyon
güzeldi. Parkur muhteşemdi. İnişle çok teknikti. Yağmur yağması parkuru baya zorlaştırdı. Kontrol noktalarındaki görevliler güler yüzlüydü. İşaretlemeler azdı
ama bir mantığı vardı. Bundan dolayı işaretleme güzeldi. Organizasyonda emeği
geçen herkese teşekkür ederim. Beni yarışa davet eden yarış direktörü Graham
Petten’a, 6 gün boyunca evinde misafir eden Dion ve Lucja Leonard’a, yarış
bölgesinde birlikte kaldığım Marina ve Rhianna’ya ve facebooktan tanıştığım
yarışta karşılaşma şansı yakaladığım Akgün Özsoy abiye teşekkür ederim. Bu arada yolu Edinburg'a düşenleri Ada Restaurant'a gitmelerini tavsiye ediyorum. Maraş Elbistanlı bir aile işletiyor. Güler yüzlü ve misafirperverler. Ayak üstü merhaba dedik. Hemen çay ve baklava ikram ettiler. Mutlaka uğramanız gerek. Bir sonraki maceralarda görüşmek dileğiyle..
Tebrikler Mahmut. Bu rapordan anladığım parkuru tanımak da en az iyi koşmak kadar önemliymiş. Kalemine sağlık.
YanıtlaSilEvet 350 kişi başladı 211 kişi bitirdi
YanıtlaSilGüle sinirlene okudum bende, emrede yazmıştı iskandinavlar iyi iner diye... tecrübelerini böyle dolu dolu aktarman mükemmel heyecan yaratıyor. Harikasın kardeşim yüreğine, adımlarına, kalemine sağlık.
YanıtlaSilteşekkürler Halil. Adamlar iyi iniyor. Bir de malzemeleri de iyi. Çok yol kat etmemiz lazım.
YanıtlaSilTebrikler, müthiş bir mücadele!
YanıtlaSilTeşekkürler
SilTebrikler Mahmut, fenerin bozuk olsada yaşadığın tecrübeler bizim yolumuzu aydınlatıyor. Paylaşım için çok teşekkürler
YanıtlaSilsaol kardeşim önemli olan tecrübeleri paylaşmak. aynı hataları tekrar yapmamak ve yapılmasını engellemek
YanıtlaSil