Kalahari

Kalahari
Kalahari Augrabies Extreme Maraton-2014

26 Kasım 2015 Perşembe

Karar Karardır Asla Değişmez (Kalahari Augrabies Extreme Maraton 2015)

Aslında gitmeye pek de gönüllü değildim. Geçen yılın kazananı olduğum için yarışmaya katılım ücreti ödemeyecektim. Büyükelçimiz Kaan ESENENER Türk Hava Yollarından ücretsiz uçak bileti ayarlayınca Bakiye Abla ile beraber Güney Afrika yolu bir kez daha göründü. Koca bir yıl işlerden ve aksiliklerden dolayı çok fazla ultra maraton yarışı koşamamıştım. Temmuz ayının sonuyla birlikte ultra maraton sezonu benim için tekrar açıldı diyebiliriz. 

Sırasıyla Runfire Cappadocia (252 km), Aladağlar Ultra Trail (46 km), Frig Vadisi Ultra Maratonu (42 km) ve Likya yolu ultra maratonunu (240 km) koştuktan sonra sırada Kalahari Augrabies Extreme Maraton vardı. (Kağıt üstünde 252 km).

Bakiye Abla ile 20 Ekim günü bir kez daha Johannesburg yolculuğu başladı. 20 ve 21 Ekim günlerini Johannesburg’da geçirdikten sonra 22 Ekim günü Johannesburg’dan Uphilton’a uçtuk. Uphilton’dan yaklaşık iki saatlik otobüs yolculuğu sonrasında Kalahari Augrabies National Park’a ulaştık. Yarış 24 Ekim Cumartesi günü başlayacaktı. 22 ve 23 Ekim günlerini National Park’ta tanıdık yüzlerle geçirdik.


Bu yıl yarış zorlu olacağa benziyordu. Yaklaşık 45 derece sıcaklık vardı. Cumartesi sabahı yarış başladı. Birinci gün bizi 25 km’lik bir parkur bekliyordu. Yarışın başlamasıyla beraber geçen yılın dördüncüsü Martin ve 2012 yılı şampiyonu Hylton öne geçti. İngiliz Nathan’da bu ikilinin arkasına takıldı. İlk gün olduğu için yarışın başında çok tempolu gitmeyi düşünmedim çünkü çantam ağırdı ve kat edilecek çok mesafe vardı. İlk kontrol noktası olan 8.5 km’de bu üçlüyü yakaladım. Kontrol noktasında, Nathan ile birlikte oyalanmadan çıktığımız için diğer ikili arkamızda kaldı. Parkurun geri kalan kısmını sabit tempoda koşarak ve kontrol noktalarında fazla oyalanmadan Nathan ile birlikte 2 saat 3 dakikada bitirdik. Hylton yaklaşık 3 dakika arkamızdan geldi.

Yarış, organizasyon için baya sıkıntılı başlamıştı. Bu yıl geçen iki yıla göre çok kırıcıydı. Yarışa başlayan 70 sporcudan 8’i ilk gün yarışı terk etti oysa geçen yıl yarış boyunca 4 kişi yarışı terk etmişti. Alman bir kadın sporcu yolunu kaybettikten sonra çantasını çıkartıp yolu aramaya kalkınca dehidrasyona girdi. Organizasyon tarafından şans eseri baygın bir şekilde bulundu ve iki gün hastanede geçirdi.

Etabın bitmesiyle 3 tane 1.5 lt (toplam 4.5 lt) su hakkımız vardı. Etap biter bitmez o hararetle 1.5 lt su bir dikişte bitirdim, kaldı 3 lt suyum. Bir sonra ki ilk kontrol noktasına kadar başka su hakkım yoktu ama bu yıl geçen yıllardan farklı olarak sınırsız sıcak su vardı. Su ihtiyacımı gidermek için sürekli çay içtim öyle ki kaç bardak çay içtiğimi hatırlamıyorum.

Kaldığımız çadırlar çok sıcak olduğu için bir kaya bulup koca bir günü o kayanın altında geçirdim. Öğleden sonra yarış direktörü kamp alanına geldiğinde ona “Ekstra su verilmesi gerektiğini ve bu şekilde bir çok sporcunun yarışı bitiremeyeceğini” söyledim. Bana cevap olarak “kamp alanına sporcu sayısı kadar su getirdikleri ve MDS(Maraton des Sable)’i örnek göstererek birçok yarışmada bu şekilde olduğunu” söyledi. Ben de kendisine “Haklı olduğunu fakat hiçbir yarışta bu sıcaklıkların olmadığını” belirttim. Akşam olunca yarışı terk eden 8 sporcunun su hakkını da sporculara eşit olarak dağıttılar.


İkinci gün bizi, 35 km’lik zorlu bir parkur bekliyordu. 35 km’nin yaklaşık 17 km’si benim en çok nefret ettiğim bölüm olan kumlu dere yataklarından oluşuyordu. İlk kontrol noktasına kadar Orange nehrinin kenarından koşacaktık. Bu kısım kumlu ve kayalıktı. İkinci gün de ilk günden farklı değildi ve sıcaklık yine etkisini gösterdi. Yarışın başlamasıyla senaryo dünkü gibi oldu Martin ve Hylton öne çıktı. Bu sefer Nathan benimle birlikte kaldı. İlk kontrol noktasına varmadan bu ikiliyi yine yakaladık. İlk kontrol noktasına dördümüz beraber girdik. Kontrol noktasında anlamsız bir şekilde oyalandım geri dönüp arkama baktığımda neden oyalandığıma hala anlam veremiyorum. Martin kontrol noktasından sonra temposunu artırdı. Nathan ve Hylton onun arkasından devam etti. Bende bu ikiliyi kontrol noktasında kaybettiğim zamandan dolayı 100 metre arkadan takip ettim. İkinci kontrol noktasından hızlı bir şekilde çıkıp aradaki farkı kapatmayı planladığımdan dolayı tempomu bozmadan aradaki farkı koruyarak ikinci kontrol noktasına kadar bu şekilde devam ettim. İkinci kontrol noktasından hızlı çıktım ama bu sefer bu ikili de kontrol noktasından hızlı çıktı. Aramızdaki fark bu nedenle çok fazla kapanmadı. İkinci ve üçüncü kontrol noktasına kadar kumlu dere yatağında koşacaktık bundan dolayı kumlu dere yatağına girmeden bu ikiliyi yakalamam gerekiyordu. Geçen yıllardan tecrübem, kumlu dere yatağında biriyle koştuğumda tek başıma koştuğumdan daha iyi koşuyordum. Kumlu dere yatağına girmeden farkı 50 metreye kadar düşürmeme rağmen bu ikiliyi yakalayamadım.
Kumlu dere yatağıyla beraber sıcaklık etkisini daha fazla göstermeye başladı. Yaklaşık 7 km dere yatağında koşacaktık. Kumlu dere yatağına girmemizle beraber aramızdaki fark açılmaya başladı ve kısa bir süre sonra öndeki ikiliyi görmemeye başladım. Farkın açılmaması için kendimi motive etmeye çalışıyordum ama kum ayaklarımdaki tüm enerjiyi alıyordu. Kendi kendime “sabret, az kaldı ve geri çevrilmesi zor farkın açılmasına izin verme” diyerek koşmaya devam ettim.


Üçüncü kontrol noktasına ulaştığımda aramızdaki fark 10 dakikaya çıktı. Üçüncü ve dördüncü kontrol noktasının arasında parkur sertti. Burada, canlı koşup farkı kapatmaya çalıştım. Dördüncü kontrol noktasında Martin’i yakaladım ve aradaki farkı 8 dakikaya düşürdüm. Ama son kısım yine kumlu dere yatağıydı. Kumlu dere yatağında debelene debelene bitiş noktasından 3 saat 26 dakikada 3. olarak geçtim.  İkinci gün sonunda genel klasmanda da üçüncülüğe geriledim. Nathan’nın yaklaşık 12 dakika, Hylton’nın da 7 dakika gerisine düştüm. İkinci günün özetini yapacak olursak benim için kötü fakat telafisi mümkün olan bir gündü,10 dakikalık bir fark bu tarz bir yarış için çok da büyük bir fark değildi.
Kamp alanı, Orange nehrinin kenarındaydı. Aslına bakarsanız bundan sonraki tüm kamp noktaları Orange nehri kenarında olacaktı. Bu bizim için yarışmanın başında bakınca bir avantajdı ama yarış içerisinde dezavantaja döndü. Yarış sonrasında suya girip serinlemek ve temizlenmek güzeldi ama bir sonraki gün koşuya kumlu dere yatağından yukarı çıkarak başlamamız ve gün sonunda başka bir dere yatağından aşağı inip Orange nehri kenarına gelmemiz anlamına geliyordu. Bu arada Kalahari çölü, bu gün de 5 kişinin yarışı terk etmesini sağlamıştı. Martin de organizasyon tarafından diskalifiye edildi. Böylece ikinci gün sonunda yarışı bırakanların sayısı 14’e çıktı.

Üçüncü gün sıcaklık yine 45 dereceyi gösteriyordu ve bizi 40 km’lik bir parkur bekliyordu. Mesafe olarak ikinci günden fazla olsa da daha kolay bir gündü. Yarışmanın başlamasıyla beraber bu sefer öne geçmesi gereken kişi bendim. Çünkü kapatmam gereken bir fark vardı. Yarış yine kumlu dere yatağıyla başladı. Yaklaşık 5 km dere yatağında koşacaktık. Güne kendimi mental olarak hazırlarken bir şekilde dere yatağından grupla beraber çıkmam gerektiğinin kararına vardım. Bundan dolayı kumlu dere yatağı boyunca kimsenin öne geçip tempoyu artırmasına izin vermedim. Dere yatağı bitene kadar tempoyu ben ayarladım. Çantam da artık hafiflemeye başlamıştı. Bunun etkisiyle daha rahat koşuyordum, dere yatağı biter bitmez tempoyu artırdım. Temponun artmasıyla beraber Hylton gruptan koptu. Nathan ile beraber kaldı. Tempoyu biraz daha artırıp 3 veya 4 km daha  tempolu gidip Nathan’ı da koparmaya karar verdim. Bu 3-4 km’de Nathan’ı kopartamasam normal tempoma dönmem gerekiyordu çünkü dördüncü gün uzun etap vardı. Uzun etap öncesi kendimi çok da yıpratmak istemiyordum. 3 km tempolu koştuktan sonra Nathan’ı kopartamayınca normal tempoma döndüm. Gün içerisinde özellikle kontrol noktaları çıkışlarında ara ara yine Nathan’ı koparmayı denesem de bunda başarılı olamadım. Günün son 4 km’sinde kumlu dere yatağından kamp alanına gittiğimiz için Nathan’ın 38 saniye arkasından günü 3 saat 36 dakikada bitirdim. Hylton 4 saat 15 dakika da bitiş noktasından geçince genel klasmanda ikinciliğe çıktım. Artık önümde sadece Nathan vardı ve aramızdaki fark sadece 13 dakikaydı. Hylton ile aramda yaklaşık 35 dakika fark vardı. Bu gün de yarışı iki kişi terk etti. Böylece 70 kişi başladığımız bu zorlu macera da 54 kişi kaldık.

Dördüncü gün uzun etap vardı. 81 km koşacaktık. Yarışa en yavaş sporcular sabah 6’da en hızlı koşucular öğlen 1’de başladı. Nathan ve ben öğlen 1’de başlarken Hylton üçüncü gün kötü koştuğu için 12:30’da tek başına başladı. 81 km’lik parkurun büyük bir kısmı kumlu değildi. İlk 20 km’nin büyük bir kısmı kumlu olmasına rağmen geri kalan kısım da çok fazla kum yoktu, ilk kontrol noktasına kadar kumlu dere yatağından yukarı doğru çıktık.


Dördüncü gün de üçüncü günkü stratejimi uyguladım, dere yatağı bitene kadar en önde koşup Nathan’ın öne geçmesine izin vermedim. Kontrol noktası 8.5 km’de olması gerekirken 11.km’de idi. Birinci kontrol noktasına kadar Nathan’ın ile birlikte gittik. Birinci kontrol noktasına gelince yarışmanın dördüncüsü İspanyol Julen’in yarışı terk ettiğini gördüm. Sıcaklık bu gün daha fazlaydı ve sıcaklıktan çok etkilendiği için ayaklarına kramplar girdiğinden yarışı bırakmış. Kontrol noktasında fazla oyalanmadan çıktım. Nathan’ın kontrol noktasında oyalandığını fark edince tempomu artırdım. Artık tek başıma koşmaya başladım. Mesafeler ilerledikçe yarışa erken başlayanları yakalamaya başladım. Sıcaklık yaklaşık 47 dereceydi. Sıcaklıktan dolayı sporcular temkinli koşuyordu. 14.km’ye gediğimde Hlyton’ı yakaladım. Hylton’ı yakaladığımda çok şaşırdım. Bu kadar kısa sürede onu yakalamayı hiç beklemiyordum. “İyi misin” diye sordum. “İyim” diye cevap verince koşmaya devam ettim. İkinci kontrol noktası 17.nci km’de olması gerekiyordu. İlk kontrol noktası kayınca diğer kontrol noktaları da kaymış. 17 km’ye gelince kafamda “Acaba yanlış mı koşuyorum” sorularıyla koşmaya devam ettim. Geçtiğim her sporcuya “Daha ikinci kontrol noktasını geçmedik değil mi?” diye sordum.

 Cevaplar “Hayır” olunca koşmaya devam ettim. İkinci kontrol noktasına geldiğimde büyük bir kalabalık vardı. Bakiye Abla da ordaydı. Bakiye ablayı da bu kadar erken yakalamayı beklemiyordum. Kalabalığı görünce sporcuların sıcaktan dolayı burada beklediklerini düşündüm. Kontrol noktasına gelince hakemler “Yarışmayı burada durdurduk” dediler. Ben de “Neden?” diye sordum. “Doktorun kararı” diye cevap verdiler. İlk başta hava kararana kadar burada bekleyeceğimizi sonra koşmaya başlayacağımızı düşündüm. Çantamdan bir şeyler çıkartıp yedim. Sonra etabın geri kalanın koşulmayacağı öğrendim. Nathan benden yaklaşık 5 dakika sonra kontrol noktasına geldi. Aradaki fark 8 dakikaya düştü diye düşünürken yarış direktörü “Günün tamamen iptal olduğunu” sporculara anons etti. Acaba yanlış mı anladım diye direktörle konuşmaya gittim. “Gün tamamen mi iptal oldu” diye sordum. Cevap “Evet” olunca “Neden böyle bir karar verdiklerini” sordum. Cevabı “ Sen yarış kazanacaksın diye ben hapse mi gideyim. Bu ülkede belli kurallar var” oldu. Bu cevabı duyunca şaşırdım ve “ Yarışmayı durdurmanıza hiç bir şey demiyorum. Tabi ki sizin önceliğiniz sporcuların sağlığını düşünmek. Parkurun geri kalanını neden koşmadığımızı sorgulamıyorum. Sorguladığım günün neden iptal olduğu. Sonuçta koşulan bir mesafe var ve siz bu koştuğumuz mesafeyi hiç koşulmamış gibi kabul ediyorsunuz. Bunun nedenini öğrenebilir miyim?” diye sordum. Cevap olarak “Hakemlerin zaman almadığını” söyledi. Ama şundan da eminim ben kontrol noktasına geldiğimde hakemler benim geliş zamanımı yazdıklarını gördüm. Konuşma tarzından bu konuşmanın bana bir şey kazandırmayacağını anladıktan sonra yanından ayrıldım.

Yaklaşık 2 saat ,ikinci kontrol noktasında bekledikten sonra otobüslerle kamp alanına götürüldük. Daha sonra öğrendiğim bilgilere göre organizasyon gece işaretlemesini beşinci kontrol noktasından sonra yapmış. Sporcular temkinli koştuklarından, saat 15:00 olduğunda ilk grup sporcular yani sabah 06:00’da çıkan sporcular dahil kimse üçüncü kontrol noktasına varamamış. Dolayısıyla hava karardığında halen beşinci kontrol noktasına varamamış olacaklardı. Sıcaklığı bahane ederek koca bir günü iptal ettiler. Böylece ilk iki kontrol noktasında yarışı terk eden yarışmanın üçüncü Hlyton ve dördüncü İspanyol Julen’in de aralarında olduğu 4 sporcu tekrar yarışa dönmüş oldu. Kamp alanına vardığımda tüm sporcularda bir hayal kırıklığı vardı. Bir çok sporcu günün iptal edilmesinden şikayetçiydi ve organizasyonu eleştiriyordu. Akşam yemeğini yedikten sonra yattık. Önümüzde koca bir boş gün vardı, bu günün dedikodusunu yapacak kocaman bir gün.
Uzun etapta bazı sporcuların gece yarısı veya sabaha karşı bitiş noktasına varacağı düşünüldüğünden dolayı beşinci gün boş gündü. Öğlene doğru kamp direktörü tüm sporcuları toplayıp “Yarış direktörünün öğleden sonra gelip yaşananlar hakkında bize bilgi vereceği ve altıncı gün etabının sabah saat 03:00’de başlayacağını” duyurdu.
Altıncı gün 47 km’lik bir etap vardı. Yarışın başlangıç ve bitiş noktası aynı yerdi yani dairesel bir parkur koşacaktık. Öğleden sonra yarış direktörü geldiğinde “Yaşananlar için üzgün olduğunu, tüm parkuru koşturmak istediğini ama sıcaklıktan dolayı uzun günü iptal etmek zorunda kaldıklarını, yarın koşacağımız parkuru bu gece koşacağımızı ve mesafeyi 33 km’ye indirdiklerini söyledikten sonra herkesten bunun için özür diledi. Bunca yaşananları bir özür ile geçiştirdi ve kimseden ses çıkmadı.
Artık tüm planlarımı gece koşacağımız 33 km’ye göre yapmam gerekiyordu. Saatler 7’yi gösterirken ilk grup start aldı. Biz de 7:30’da start aldık. Yarışın başlamasıyla beraber tempolu koşmaya karar verdim. Gidebildiğim yere kadar tempoyu sürekli yükleyecektim. Ya ben ayakta kalacaktım ya da Nathan. Ve ayakta kalan yarışı kazanacaktı. Hylton’da bizimle beraber savaşmaya karar verdi ama ilk yıkılan da o oldu. 6.km’de Hylton koptu. Tekrar Nathan ile baş başa kaldık, ikimizin de geri adım atmaya niyeti yoktu. Benim zorlandığım yerlerde o tempoyu artırdı, onun zorlandığı yerlerde ben tempoyu artırdım. Yıkılmadan ilk kontrol noktasına kadar ulaştık. Kontrol noktasına geldiğimizde hakemler “Ayın çok parlak olduğunu bundan dolayı işaretler belli olmadığını ve yarışı durdurduklarını ay yükseldikten sonra tekrar başlatacaklarını” söylediler. Tepkim çok sert oldu. “Şaka mı bu?” Cevap “Hayır” olunca “Bizimle dalga mı geçiyorsunuz. Kafamızdaki fener ne işe yarıyor.” diye sordum. Hakemlere bu şekilde yüklenmem yanlıştı ama konuşacak sadece onlar vardı. Çok sinirlenmiştim. 10 km boyunca tempolu bir şekilde koştuk. Tam ya ben kopacaktım ya da rakibim ama organizasyon yarışı durdurmaya karar vermiş. “Neden koşuyoruz ki!!!” diye düşünmeye başladım ve Bakiye Ablaya “Artık rölanti bir tempoda koşacağımı ve bitişe o şekilde gideceğimi” söyledim.

Bu karardan sonra yarış artık benim için bitti!!! Yaklaşık 40 dakika sonra beşerli gruplar halinde tekrar start aldık. Nathan’a “Artık benim için yarış bitti. Rölanti tempoda koşacağım.” dedim. 12.km’ye kadar Nathan ile birlikte koştuktan sonra Nathan yarış temposuna döndü bende onu arkadan takip etmeye başladım. Fark 300 metreye kadar çıktıktan sonra geceyi bir an önce bitirmek için tempomu artırdım. Her 5 km’de bir su noktası her 10 km’de bir kontrol noktası vardı. Yarışın 23.km’sine geldiğimizde ışıklar bir anda arttı. Ben de ışıkları takip ettim. Işıkları takip ederken bir şeylerin ters gittiğini anladım. Sanki aynı yerde dönüyoruz diye düşünürken iki hakemle karşılaştım. “Ne tarafa koşuyoruz?” diye sordum. “Lop yapacaksınız” diye cevap verdi. Bende “lopu koştum” diye cevap verince geldiğim tarafı göstererek “Bu tarafa koşacaksın” diye cevap verdi. Hakemin gösterdiği tarafa bakınca ben o taraftan geldim deyip arkamdan gelen Güney Afrikalı bir sporcuyla tekrar lopa girdim. İlk lopta ışıklara doğru koştuğum için lopu kestirmeden koştum. Bu sefer lopun tamamını koştum.

Tekrar aynı hakemleri görünce “Biri bize ne yaptığımızı açıklayabilir mi? Aynı yerde dönüp duruyoruz” diye bağırdım. Hakem bana “Benimle bu şekilde konuşamazsın yoksa seni diskalifiye ederim. Sana bu taraftan koşacaksın dedim sen tekrar lopa girdin” diye cevap verdi. O an hakeme kafa atmak istedim ama işte her istediğimizi yapamıyoruz. Geldiğim yöne doğru Güney Afrikalı sporcuyla beraber koştuk. Kontrol noktasına kadar onunla koştum. Geri dönüş yolunda gördüğüm sporculara lop yapacaklarını söyledim. Kontrol noktasına geldiğimiz de lop yapıp buraya geri geleceğimizi biliyor muydunuz diye sordum. Evet biliyorduk diye cevap gelince neden söylemediniz dedim. Ne tarafa koşacağız deyince geldiğimiz tarafı gösterdiler. Bu işte bir terslik vardı. Ama neydi bir türlü bulamıyordum. Kendi kendime inşallah geldiğimiz yerden geri dönmüyoruzdur demeye başladım. Artık Nathan’ın da göremiyordum.

31.km’ye kadar bu şekilde koştum. 31.km’de yarış direktörünü gördüm. “Lopa iki kere girdiğimi söyledim ve ne kadar daha koşacağımız?” diye sordum. Bana “İki kere lopa girmen imkansız” diye cevap verdi. “Girdim” deyince “Tamam Mahmut iki kere üç kere lopu koştun. Konuşarak nefes alıp dinlenmeye koşmaya devam et” dedi. 33.km’ye geldiğimizde hakemlere bitti mi diye sordum. Hakemler kampa geri koşacaksınız deyince. Anladım ki bu gece tam bir işkence. 33 km diye yola çıktık. 10.km’de yarışı durdurdular şimdi de 47 km koşacağımızı söylüyorlar. Şaka gibi ama yaşadıklarımız gerçekti. Bitiş noktasından geçmekten başka şansım yoktu. Söylene söylene bitiş noktasından geçtim. Bitiş noktasına vardığımda parkuru hazırlayan görevlilerde biri de oradaydı. “Starta parkurun bu şekilde olduğunu bilip bilmediğini” sordum. Cevabı netti “Bilmiyordum.”

Yaşadıklarımı anlatmaya çalıştım, ben konuştum onlar dinleyip hak verdiler. Zaten bir şey söylemeye yüzleri yoktu. Nathan’ın ile günün değerlemesini yaptıktan sonra çorba içip uyku tulumuma girip uyudum. Kabus gibi geçen bir günün bir an önce bitmesini istiyordum. Gece koştuğumuzdan dolayı Perşembe günü de boş geçti. Yarışma direktörü öğleden sonra kamp alanına geldi. “İkinci kez yarışmacılardan özür diledi. İsterseniz bugün yarışı burada bitirebiliriz. Fakat ben eminim ki hepiniz bitiş noktasından geçmek istiyorsunuz. Bundan dolayı son gün koşacağınız 26 km’lik parkuru 11 km’ye düşürdük. Buradan direk National Park’a koşacaksınız” dedi. Son gün sembolik olarak 11 km koşacağımızdan dolayı yarış artık bitmişti. Sporcuların hepsi dere içerisinde muhabbet edip bir şeyler yiyerek koca günü bitirdi. Herkes organizasyonu eleştiriyordu ama kimse direktöre bu konudaki şikayetlerini iletmiyordu. Gün içerisinde öğrenmiş olduğumuz bilgiler iyice şaşırmamıza neden oldu. Bilgiler şu şekildeydi, parkuru işaretleyen ATV arazi aracı arıza yapınca parkurun işaretlemesini vaktinde bitirememiş. Bizi 10.km’de bekletme sebepleri de buymuş. Benim lopta gördüğüm ışıkların sebebi de Nathan oraya vardığında organizasyonun direktörü işaretlemenin bitmediğini söyleyip Nathan’ı yavaşlatmış. Aslına bakarsanız o gece kimse bizim ne kadar koşacağımızı bilmiyordu. Ne yarış direktörü, ne doktorlar, ne görevliler ne de biz. Geçtiğimiz yıllarda organizasyon bir karar verdiğinde bu karardan alsa vazgeçmemişti. “Karar karardır. Asla değişmez” felsefesine sahiplerdi. Bu yıl ise planlar istedikleri gibi işlemeyince alınan kararlar sürekli değişti. Kararlar değiştikçe daha kötü kararlar alındı.

Son gün ilk grup saat 9’da biz ise 9:30’da start aldık. Formalite için koşulması gereken bu etabı sadece koşmam gerektiği için koştum diyebiliriz. En kısa yoldan National Park’a giden yol üzerinden koştuk. Bitiş noktasına yaklaştığımda bir haftadır sırtımda taşıdığım bayrağımızı ve Beşiktaş atkısını çıkarttım ve bitiş noktasından bu şekilde geçtim.



252 km olarak planlanan 180 km koştuğumuz fakat 160 km’sinin sayıldığı bu yarışı da bitirmiş oldum. Ultra maratonlarda her zaman hedef bitiş noktasından geçmektir. Bitirmenin yanı sıra ikinci olarak yarışı bitirerek ülkemizi en iyi şekilde temsil ettiğimi düşünüyorum. Bakiye Abla ise yarışmayı kadınlarda beşinci olarak tamamladı.

Yeni maceralarda buluşmak dileğiyle. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder