Aslında gitmeye pek de gönüllü değildim.
Geçen yılın kazananı olduğum için yarışmaya katılım ücreti ödemeyecektim. Büyükelçimiz
Kaan ESENENER Türk Hava Yollarından ücretsiz uçak bileti ayarlayınca Bakiye Abla
ile beraber Güney Afrika yolu bir kez daha göründü. Koca bir yıl işlerden ve
aksiliklerden dolayı çok fazla ultra maraton yarışı koşamamıştım. Temmuz ayının
sonuyla birlikte ultra maraton sezonu benim için tekrar açıldı diyebiliriz.
Sırasıyla Runfire Cappadocia (252 km),
Aladağlar Ultra Trail (46 km), Frig Vadisi Ultra Maratonu (42 km) ve Likya yolu
ultra maratonunu (240 km) koştuktan sonra sırada Kalahari Augrabies Extreme
Maraton vardı. (Kağıt üstünde 252 km).
Bakiye Abla ile 20 Ekim günü bir kez
daha Johannesburg yolculuğu başladı. 20 ve 21 Ekim günlerini Johannesburg’da
geçirdikten sonra 22 Ekim günü Johannesburg’dan Uphilton’a uçtuk. Uphilton’dan
yaklaşık iki saatlik otobüs yolculuğu sonrasında Kalahari Augrabies National
Park’a ulaştık. Yarış 24 Ekim Cumartesi günü başlayacaktı. 22 ve 23 Ekim
günlerini National Park’ta tanıdık yüzlerle geçirdik.
Bu yıl yarış zorlu olacağa benziyordu.
Yaklaşık 45 derece sıcaklık vardı. Cumartesi sabahı yarış başladı. Birinci gün
bizi 25 km’lik bir parkur bekliyordu. Yarışın başlamasıyla beraber geçen yılın
dördüncüsü Martin ve 2012 yılı şampiyonu Hylton öne geçti. İngiliz Nathan’da bu
ikilinin arkasına takıldı. İlk gün olduğu için yarışın başında çok tempolu
gitmeyi düşünmedim çünkü çantam ağırdı ve kat edilecek çok mesafe vardı. İlk kontrol
noktası olan 8.5 km’de bu üçlüyü yakaladım. Kontrol noktasında, Nathan ile
birlikte oyalanmadan çıktığımız için diğer ikili arkamızda kaldı. Parkurun geri
kalan kısmını sabit tempoda koşarak ve kontrol noktalarında fazla oyalanmadan
Nathan ile birlikte 2 saat 3 dakikada bitirdik. Hylton yaklaşık 3 dakika
arkamızdan geldi.
Yarış, organizasyon için baya
sıkıntılı başlamıştı. Bu yıl geçen iki yıla göre çok kırıcıydı. Yarışa başlayan
70 sporcudan 8’i ilk gün yarışı terk etti oysa geçen yıl yarış boyunca 4 kişi
yarışı terk etmişti. Alman bir kadın sporcu yolunu kaybettikten sonra çantasını
çıkartıp yolu aramaya kalkınca dehidrasyona girdi. Organizasyon tarafından şans
eseri baygın bir şekilde bulundu ve iki gün hastanede geçirdi.
Etabın bitmesiyle 3 tane 1.5 lt
(toplam 4.5 lt) su hakkımız vardı. Etap biter bitmez o hararetle 1.5 lt su bir
dikişte bitirdim, kaldı 3 lt suyum. Bir sonra ki ilk kontrol noktasına kadar
başka su hakkım yoktu ama bu yıl geçen yıllardan farklı olarak sınırsız sıcak
su vardı. Su ihtiyacımı gidermek için sürekli çay içtim öyle ki kaç bardak çay
içtiğimi hatırlamıyorum.
Kaldığımız çadırlar çok sıcak olduğu
için bir kaya bulup koca bir günü o kayanın altında geçirdim. Öğleden sonra
yarış direktörü kamp alanına geldiğinde ona “Ekstra su verilmesi gerektiğini ve
bu şekilde bir çok sporcunun yarışı bitiremeyeceğini” söyledim. Bana cevap
olarak “kamp alanına sporcu sayısı kadar su getirdikleri ve MDS(Maraton des
Sable)’i örnek göstererek birçok yarışmada bu şekilde olduğunu” söyledi. Ben de
kendisine “Haklı olduğunu fakat hiçbir yarışta bu sıcaklıkların olmadığını” belirttim.
Akşam olunca yarışı terk eden 8 sporcunun su hakkını da sporculara eşit olarak
dağıttılar.
İkinci gün bizi, 35 km’lik zorlu bir
parkur bekliyordu. 35 km’nin yaklaşık 17 km’si benim en çok nefret ettiğim
bölüm olan kumlu dere yataklarından oluşuyordu. İlk kontrol noktasına kadar
Orange nehrinin kenarından koşacaktık. Bu kısım kumlu ve kayalıktı. İkinci gün
de ilk günden farklı değildi ve sıcaklık yine etkisini gösterdi. Yarışın başlamasıyla
senaryo dünkü gibi oldu Martin ve Hylton öne çıktı. Bu sefer Nathan benimle
birlikte kaldı. İlk kontrol noktasına varmadan bu ikiliyi yine yakaladık. İlk
kontrol noktasına dördümüz beraber girdik. Kontrol noktasında anlamsız bir
şekilde oyalandım geri dönüp arkama baktığımda neden oyalandığıma hala anlam
veremiyorum. Martin kontrol noktasından sonra temposunu artırdı. Nathan ve
Hylton onun arkasından devam etti. Bende bu ikiliyi kontrol noktasında
kaybettiğim zamandan dolayı 100 metre arkadan takip ettim. İkinci kontrol
noktasından hızlı bir şekilde çıkıp aradaki farkı kapatmayı planladığımdan
dolayı tempomu bozmadan aradaki farkı koruyarak ikinci kontrol noktasına kadar
bu şekilde devam ettim. İkinci kontrol noktasından hızlı çıktım ama bu sefer bu
ikili de kontrol noktasından hızlı çıktı. Aramızdaki fark bu nedenle çok fazla
kapanmadı. İkinci ve üçüncü kontrol noktasına kadar kumlu dere yatağında
koşacaktık bundan dolayı kumlu dere yatağına girmeden bu ikiliyi yakalamam
gerekiyordu. Geçen yıllardan tecrübem, kumlu dere yatağında biriyle koştuğumda
tek başıma koştuğumdan daha iyi koşuyordum. Kumlu dere yatağına girmeden farkı 50
metreye kadar düşürmeme rağmen bu ikiliyi yakalayamadım.
Kumlu dere yatağıyla beraber sıcaklık
etkisini daha fazla göstermeye başladı. Yaklaşık 7 km dere yatağında
koşacaktık. Kumlu dere yatağına girmemizle beraber aramızdaki fark açılmaya
başladı ve kısa bir süre sonra öndeki ikiliyi görmemeye başladım. Farkın
açılmaması için kendimi motive etmeye çalışıyordum ama kum ayaklarımdaki tüm
enerjiyi alıyordu. Kendi kendime “sabret, az kaldı ve geri çevrilmesi zor farkın
açılmasına izin verme” diyerek koşmaya devam ettim.
Üçüncü kontrol noktasına ulaştığımda
aramızdaki fark 10 dakikaya çıktı. Üçüncü ve dördüncü kontrol noktasının
arasında parkur sertti. Burada, canlı koşup farkı kapatmaya çalıştım. Dördüncü
kontrol noktasında Martin’i yakaladım ve aradaki farkı 8 dakikaya düşürdüm. Ama
son kısım yine kumlu dere yatağıydı. Kumlu dere yatağında debelene debelene
bitiş noktasından 3 saat 26 dakikada 3. olarak geçtim. İkinci gün sonunda genel klasmanda da
üçüncülüğe geriledim. Nathan’nın yaklaşık 12 dakika, Hylton’nın da 7 dakika
gerisine düştüm. İkinci günün özetini yapacak olursak benim için kötü fakat
telafisi mümkün olan bir gündü,10 dakikalık bir fark bu tarz bir yarış için çok
da büyük bir fark değildi.
Kamp alanı, Orange nehrinin
kenarındaydı. Aslına bakarsanız bundan sonraki tüm kamp noktaları Orange nehri
kenarında olacaktı. Bu bizim için yarışmanın başında bakınca bir avantajdı ama
yarış içerisinde dezavantaja döndü. Yarış sonrasında suya girip serinlemek ve
temizlenmek güzeldi ama bir sonraki gün koşuya kumlu dere yatağından yukarı
çıkarak başlamamız ve gün sonunda başka bir dere yatağından aşağı inip Orange
nehri kenarına gelmemiz anlamına geliyordu. Bu arada Kalahari çölü, bu gün de 5
kişinin yarışı terk etmesini sağlamıştı. Martin de organizasyon tarafından
diskalifiye edildi. Böylece ikinci gün sonunda yarışı bırakanların sayısı 14’e
çıktı.
Üçüncü gün sıcaklık yine 45 dereceyi
gösteriyordu ve bizi 40 km’lik bir parkur bekliyordu. Mesafe olarak ikinci
günden fazla olsa da daha kolay bir gündü. Yarışmanın başlamasıyla beraber bu
sefer öne geçmesi gereken kişi bendim. Çünkü kapatmam gereken bir fark vardı.
Yarış yine kumlu dere yatağıyla başladı. Yaklaşık 5 km dere yatağında
koşacaktık. Güne kendimi mental olarak hazırlarken bir şekilde dere yatağından
grupla beraber çıkmam gerektiğinin kararına vardım. Bundan dolayı kumlu dere yatağı
boyunca kimsenin öne geçip tempoyu artırmasına izin vermedim. Dere yatağı
bitene kadar tempoyu ben ayarladım. Çantam da artık hafiflemeye başlamıştı.
Bunun etkisiyle daha rahat koşuyordum, dere yatağı biter bitmez tempoyu
artırdım. Temponun artmasıyla beraber Hylton gruptan koptu. Nathan ile beraber
kaldı. Tempoyu biraz daha artırıp 3 veya 4 km daha tempolu gidip Nathan’ı da koparmaya karar
verdim. Bu 3-4 km’de Nathan’ı kopartamasam normal tempoma dönmem gerekiyordu
çünkü dördüncü gün uzun etap vardı. Uzun etap öncesi kendimi çok da yıpratmak
istemiyordum. 3 km tempolu koştuktan sonra Nathan’ı kopartamayınca normal
tempoma döndüm. Gün içerisinde özellikle kontrol noktaları çıkışlarında ara ara
yine Nathan’ı koparmayı denesem de bunda başarılı olamadım. Günün son 4
km’sinde kumlu dere yatağından kamp alanına gittiğimiz için Nathan’ın 38 saniye
arkasından günü 3 saat 36 dakikada bitirdim. Hylton 4 saat 15 dakika da bitiş
noktasından geçince genel klasmanda ikinciliğe çıktım. Artık önümde sadece
Nathan vardı ve aramızdaki fark sadece 13 dakikaydı. Hylton ile aramda yaklaşık
35 dakika fark vardı. Bu gün de yarışı iki kişi terk etti. Böylece 70 kişi
başladığımız bu zorlu macera da 54 kişi kaldık.
Dördüncü gün uzun etap vardı. 81 km
koşacaktık. Yarışa en yavaş sporcular sabah 6’da en hızlı koşucular öğlen 1’de
başladı. Nathan ve ben öğlen 1’de başlarken Hylton üçüncü gün kötü koştuğu için
12:30’da tek başına başladı. 81 km’lik parkurun büyük bir kısmı kumlu değildi.
İlk 20 km’nin büyük bir kısmı kumlu olmasına rağmen geri kalan kısım da çok
fazla kum yoktu, ilk kontrol noktasına kadar kumlu dere yatağından yukarı doğru
çıktık.
Dördüncü gün de üçüncü günkü stratejimi uyguladım, dere yatağı bitene kadar en önde koşup Nathan’ın öne geçmesine izin vermedim. Kontrol noktası 8.5 km’de olması gerekirken 11.km’de idi. Birinci kontrol noktasına kadar Nathan’ın ile birlikte gittik. Birinci kontrol noktasına gelince yarışmanın dördüncüsü İspanyol Julen’in yarışı terk ettiğini gördüm. Sıcaklık bu gün daha fazlaydı ve sıcaklıktan çok etkilendiği için ayaklarına kramplar girdiğinden yarışı bırakmış. Kontrol noktasında fazla oyalanmadan çıktım. Nathan’ın kontrol noktasında oyalandığını fark edince tempomu artırdım. Artık tek başıma koşmaya başladım. Mesafeler ilerledikçe yarışa erken başlayanları yakalamaya başladım. Sıcaklık yaklaşık 47 dereceydi. Sıcaklıktan dolayı sporcular temkinli koşuyordu. 14.km’ye gediğimde Hlyton’ı yakaladım. Hylton’ı yakaladığımda çok şaşırdım. Bu kadar kısa sürede onu yakalamayı hiç beklemiyordum. “İyi misin” diye sordum. “İyim” diye cevap verince koşmaya devam ettim. İkinci kontrol noktası 17.nci km’de olması gerekiyordu. İlk kontrol noktası kayınca diğer kontrol noktaları da kaymış. 17 km’ye gelince kafamda “Acaba yanlış mı koşuyorum” sorularıyla koşmaya devam ettim. Geçtiğim her sporcuya “Daha ikinci kontrol noktasını geçmedik değil mi?” diye sordum.
Cevaplar “Hayır”
olunca koşmaya devam ettim. İkinci kontrol noktasına geldiğimde büyük bir
kalabalık vardı. Bakiye Abla da ordaydı. Bakiye ablayı da bu kadar erken
yakalamayı beklemiyordum. Kalabalığı görünce sporcuların sıcaktan dolayı burada
beklediklerini düşündüm. Kontrol noktasına gelince hakemler “Yarışmayı burada
durdurduk” dediler. Ben de “Neden?” diye sordum. “Doktorun kararı” diye cevap
verdiler. İlk başta hava kararana kadar burada bekleyeceğimizi sonra koşmaya
başlayacağımızı düşündüm. Çantamdan bir şeyler çıkartıp yedim. Sonra etabın
geri kalanın koşulmayacağı öğrendim. Nathan benden yaklaşık 5 dakika sonra
kontrol noktasına geldi. Aradaki fark 8 dakikaya düştü diye düşünürken yarış
direktörü “Günün tamamen iptal olduğunu” sporculara anons etti. Acaba yanlış mı
anladım diye direktörle konuşmaya gittim. “Gün tamamen mi iptal oldu” diye
sordum. Cevap “Evet” olunca “Neden böyle bir karar verdiklerini” sordum. Cevabı
“ Sen yarış kazanacaksın diye ben hapse mi gideyim. Bu ülkede belli kurallar
var” oldu. Bu cevabı duyunca şaşırdım ve “ Yarışmayı durdurmanıza hiç bir şey
demiyorum. Tabi ki sizin önceliğiniz sporcuların sağlığını düşünmek. Parkurun
geri kalanını neden koşmadığımızı sorgulamıyorum. Sorguladığım günün neden
iptal olduğu. Sonuçta koşulan bir mesafe var ve siz bu koştuğumuz mesafeyi hiç
koşulmamış gibi kabul ediyorsunuz. Bunun nedenini öğrenebilir miyim?” diye
sordum. Cevap olarak “Hakemlerin zaman almadığını” söyledi. Ama şundan da
eminim ben kontrol noktasına geldiğimde hakemler benim geliş zamanımı
yazdıklarını gördüm. Konuşma tarzından bu konuşmanın bana bir şey
kazandırmayacağını anladıktan sonra yanından ayrıldım.
Yaklaşık 2 saat ,ikinci kontrol
noktasında bekledikten sonra otobüslerle kamp alanına götürüldük. Daha sonra
öğrendiğim bilgilere göre organizasyon gece işaretlemesini beşinci kontrol
noktasından sonra yapmış. Sporcular temkinli koştuklarından, saat 15:00
olduğunda ilk grup sporcular yani sabah 06:00’da çıkan sporcular dahil kimse
üçüncü kontrol noktasına varamamış. Dolayısıyla hava karardığında halen beşinci
kontrol noktasına varamamış olacaklardı. Sıcaklığı bahane ederek koca bir günü
iptal ettiler. Böylece ilk iki kontrol noktasında yarışı terk eden yarışmanın
üçüncü Hlyton ve dördüncü İspanyol Julen’in de aralarında olduğu 4 sporcu
tekrar yarışa dönmüş oldu. Kamp alanına vardığımda tüm sporcularda bir hayal
kırıklığı vardı. Bir çok sporcu günün iptal edilmesinden şikayetçiydi ve
organizasyonu eleştiriyordu. Akşam yemeğini yedikten sonra yattık. Önümüzde
koca bir boş gün vardı, bu günün dedikodusunu yapacak kocaman bir gün.
Uzun etapta bazı sporcuların gece
yarısı veya sabaha karşı bitiş noktasına varacağı düşünüldüğünden dolayı
beşinci gün boş gündü. Öğlene doğru kamp direktörü tüm sporcuları toplayıp
“Yarış direktörünün öğleden sonra gelip yaşananlar hakkında bize bilgi vereceği
ve altıncı gün etabının sabah saat 03:00’de başlayacağını” duyurdu.
Altıncı gün 47 km’lik bir etap vardı.
Yarışın başlangıç ve bitiş noktası aynı yerdi yani dairesel bir parkur
koşacaktık. Öğleden sonra yarış direktörü geldiğinde “Yaşananlar için üzgün
olduğunu, tüm parkuru koşturmak istediğini ama sıcaklıktan dolayı uzun günü
iptal etmek zorunda kaldıklarını, yarın koşacağımız parkuru bu gece koşacağımızı
ve mesafeyi 33 km’ye indirdiklerini söyledikten sonra herkesten bunun için özür
diledi. Bunca yaşananları bir özür ile geçiştirdi ve kimseden ses çıkmadı.
Artık tüm planlarımı gece koşacağımız
33 km’ye göre yapmam gerekiyordu. Saatler 7’yi gösterirken ilk grup start aldı.
Biz de 7:30’da start aldık. Yarışın başlamasıyla beraber tempolu koşmaya karar
verdim. Gidebildiğim yere kadar tempoyu sürekli yükleyecektim. Ya ben ayakta
kalacaktım ya da Nathan. Ve ayakta kalan yarışı kazanacaktı. Hylton’da bizimle beraber
savaşmaya karar verdi ama ilk yıkılan da o oldu. 6.km’de Hylton koptu. Tekrar
Nathan ile baş başa kaldık, ikimizin de geri adım atmaya niyeti yoktu. Benim zorlandığım
yerlerde o tempoyu artırdı, onun zorlandığı yerlerde ben tempoyu artırdım.
Yıkılmadan ilk kontrol noktasına kadar ulaştık. Kontrol noktasına geldiğimizde
hakemler “Ayın çok parlak olduğunu bundan dolayı işaretler belli olmadığını ve yarışı
durdurduklarını ay yükseldikten sonra tekrar başlatacaklarını” söylediler.
Tepkim çok sert oldu. “Şaka mı bu?” Cevap “Hayır” olunca “Bizimle dalga mı
geçiyorsunuz. Kafamızdaki fener ne işe yarıyor.” diye sordum. Hakemlere bu
şekilde yüklenmem yanlıştı ama konuşacak sadece onlar vardı. Çok
sinirlenmiştim. 10 km boyunca tempolu bir şekilde koştuk. Tam ya ben kopacaktım
ya da rakibim ama organizasyon yarışı durdurmaya karar vermiş. “Neden koşuyoruz
ki!!!” diye düşünmeye başladım ve Bakiye Ablaya “Artık rölanti bir tempoda
koşacağımı ve bitişe o şekilde gideceğimi” söyledim.
Bu karardan sonra yarış artık benim
için bitti!!! Yaklaşık 40 dakika sonra beşerli gruplar halinde tekrar start
aldık. Nathan’a “Artık benim için yarış bitti. Rölanti tempoda koşacağım.”
dedim. 12.km’ye kadar Nathan ile birlikte koştuktan sonra Nathan yarış
temposuna döndü bende onu arkadan takip etmeye başladım. Fark 300 metreye kadar
çıktıktan sonra geceyi bir an önce bitirmek için tempomu artırdım. Her 5 km’de
bir su noktası her 10 km’de bir kontrol noktası vardı. Yarışın 23.km’sine
geldiğimizde ışıklar bir anda arttı. Ben de ışıkları takip ettim. Işıkları
takip ederken bir şeylerin ters gittiğini anladım. Sanki aynı yerde dönüyoruz
diye düşünürken iki hakemle karşılaştım. “Ne tarafa koşuyoruz?” diye sordum. “Lop
yapacaksınız” diye cevap verdi. Bende “lopu koştum” diye cevap verince geldiğim
tarafı göstererek “Bu tarafa koşacaksın” diye cevap verdi. Hakemin gösterdiği
tarafa bakınca ben o taraftan geldim deyip arkamdan gelen Güney Afrikalı bir
sporcuyla tekrar lopa girdim. İlk lopta ışıklara doğru koştuğum için lopu
kestirmeden koştum. Bu sefer lopun tamamını koştum.
Tekrar aynı hakemleri görünce “Biri bize
ne yaptığımızı açıklayabilir mi? Aynı yerde dönüp duruyoruz” diye bağırdım.
Hakem bana “Benimle bu şekilde konuşamazsın yoksa seni diskalifiye ederim. Sana
bu taraftan koşacaksın dedim sen tekrar lopa girdin” diye cevap verdi. O an
hakeme kafa atmak istedim ama işte her istediğimizi yapamıyoruz. Geldiğim yöne
doğru Güney Afrikalı sporcuyla beraber koştuk. Kontrol noktasına kadar onunla
koştum. Geri dönüş yolunda gördüğüm sporculara lop yapacaklarını söyledim.
Kontrol noktasına geldiğimiz de lop yapıp buraya geri geleceğimizi biliyor
muydunuz diye sordum. Evet biliyorduk diye cevap gelince neden söylemediniz
dedim. Ne tarafa koşacağız deyince geldiğimiz tarafı gösterdiler. Bu işte bir
terslik vardı. Ama neydi bir türlü bulamıyordum. Kendi kendime inşallah
geldiğimiz yerden geri dönmüyoruzdur demeye başladım. Artık Nathan’ın da
göremiyordum.
31.km’ye kadar bu şekilde koştum.
31.km’de yarış direktörünü gördüm. “Lopa iki kere girdiğimi söyledim ve ne
kadar daha koşacağımız?” diye sordum. Bana “İki kere lopa girmen imkansız” diye
cevap verdi. “Girdim” deyince “Tamam Mahmut iki kere üç kere lopu koştun.
Konuşarak nefes alıp dinlenmeye koşmaya devam et” dedi. 33.km’ye geldiğimizde
hakemlere bitti mi diye sordum. Hakemler kampa geri koşacaksınız deyince.
Anladım ki bu gece tam bir işkence. 33 km diye yola çıktık. 10.km’de yarışı
durdurdular şimdi de 47 km koşacağımızı söylüyorlar. Şaka gibi ama yaşadıklarımız
gerçekti. Bitiş noktasından geçmekten başka şansım yoktu. Söylene söylene bitiş
noktasından geçtim. Bitiş noktasına vardığımda parkuru hazırlayan görevlilerde
biri de oradaydı. “Starta parkurun bu şekilde olduğunu bilip bilmediğini”
sordum. Cevabı netti “Bilmiyordum.”
Yaşadıklarımı anlatmaya çalıştım, ben
konuştum onlar dinleyip hak verdiler. Zaten bir şey söylemeye yüzleri yoktu. Nathan’ın
ile günün değerlemesini yaptıktan sonra çorba içip uyku tulumuma girip uyudum.
Kabus gibi geçen bir günün bir an önce bitmesini istiyordum. Gece koştuğumuzdan
dolayı Perşembe günü de boş geçti. Yarışma direktörü öğleden sonra kamp alanına
geldi. “İkinci kez yarışmacılardan özür diledi. İsterseniz bugün yarışı burada
bitirebiliriz. Fakat ben eminim ki hepiniz bitiş noktasından geçmek
istiyorsunuz. Bundan dolayı son gün koşacağınız 26 km’lik parkuru 11 km’ye
düşürdük. Buradan direk National Park’a koşacaksınız” dedi. Son gün sembolik
olarak 11 km koşacağımızdan dolayı yarış artık bitmişti. Sporcuların hepsi dere
içerisinde muhabbet edip bir şeyler yiyerek koca günü bitirdi. Herkes
organizasyonu eleştiriyordu ama kimse direktöre bu konudaki şikayetlerini
iletmiyordu. Gün içerisinde öğrenmiş olduğumuz bilgiler iyice şaşırmamıza neden
oldu. Bilgiler şu şekildeydi, parkuru işaretleyen ATV arazi aracı arıza yapınca
parkurun işaretlemesini vaktinde bitirememiş. Bizi 10.km’de bekletme sebepleri
de buymuş. Benim lopta gördüğüm ışıkların sebebi de Nathan oraya vardığında
organizasyonun direktörü işaretlemenin bitmediğini söyleyip Nathan’ı
yavaşlatmış. Aslına bakarsanız o gece kimse bizim ne kadar koşacağımızı
bilmiyordu. Ne yarış direktörü, ne doktorlar, ne görevliler ne de biz. Geçtiğimiz
yıllarda organizasyon bir karar verdiğinde bu karardan alsa vazgeçmemişti.
“Karar karardır. Asla değişmez” felsefesine sahiplerdi. Bu yıl ise planlar
istedikleri gibi işlemeyince alınan kararlar sürekli değişti. Kararlar
değiştikçe daha kötü kararlar alındı.
Son gün ilk grup saat 9’da biz ise
9:30’da start aldık. Formalite için koşulması gereken bu etabı sadece koşmam
gerektiği için koştum diyebiliriz. En kısa yoldan National Park’a giden yol
üzerinden koştuk. Bitiş noktasına yaklaştığımda bir haftadır sırtımda taşıdığım
bayrağımızı ve Beşiktaş atkısını çıkarttım ve bitiş noktasından bu şekilde
geçtim.
252 km olarak planlanan 180 km
koştuğumuz fakat 160 km’sinin sayıldığı bu yarışı da bitirmiş oldum. Ultra
maratonlarda her zaman hedef bitiş noktasından geçmektir. Bitirmenin yanı sıra
ikinci olarak yarışı bitirerek ülkemizi en iyi şekilde temsil ettiğimi
düşünüyorum. Bakiye Abla ise yarışmayı kadınlarda beşinci olarak tamamladı.
Yeni maceralarda buluşmak dileğiyle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder