Manavgat Ultra, birçoğumuz için
sezonun ilk yarışı olsa da benim için durum farklıydı. Ocak ayında Çekmeköy’de
Bakiye Duran’ın yarışında 45 km koşmuştum. Manavgat öncesinde de iyi bir
hazırlık dönemi geçirdim. Antrenman kaçırdığım gün neredeyse olmadı. Hatta bazı
günlerde, işten eve koşarak gittiğim için çift antrenman yaptım. Böylelikle haftalık 100-120 km’lik
mesafelere ulaştım.
Manavgat Ultra Maratonu bu yıl dördüncü kez yapılıyordu. 2017 yılında ilki yapılan Manavgat Ultra Maratonunda 80 km
koşmuş ve ikinci olmuştum. Geçen yılda bu yarışı koşmak istemiş ama elimde
olmayan nedenlerden dolayı koşamamıştım. Bu yıl Manavgat Ultra maratonunda üç farklı
etap vardı: 12 km’lik Seleukeia
patika etabı, 37
km’lik Oymapınar dağ etabı ve 71 km’lik Manavgat Ultra Maratonu. Ben yine uzun
parkur olan Manavgat Ultra Maratonunda koşmayı tercih ettim. Bu yıl katılım
geçen yıllara oranla daha fazlaydı. Seleukeia ve Oymapınar etabında 318
erkek, 132 kadın, Manavgat Ultra’da 87 erkek ve 21 kadın sporcu bulunuyordu.
MALZEME HAZIRLIK SÜRECİ
Cuma sabahı Sabiha Gökçen’den Antalya
yolculuğum başladı. Antalya’ya indiğimizde “Manavgat’a nasıl gideriz?” diye
düşünürken, organizasyon tarafından ayarlanan tur acentasının aracı imdadımıza
yetişti. 40 TL karşılığında konaklayacağımız otele kadar gittik.
Otele vardıktan kısa bir süre sonra
yarış kitleri dağıtılmaya başlanacaktı. Kitimi alıp, öğle yemeği yedikten sonra
odama gidip dinlenme moduna geçtim. Dinlemenin ardından yarışa gelenlerle
sohbet etmek amacıyla kitlerin dağıtıldığı salona indim. Akşamki brifinge kadar
yarışa gelenlerle sohbet ettim.
Brifingden sonra yine odamdaydım. Sabah
start alanına transfer saat 6.30’daydı. Akşamdan yarış malzemelerimi
hazırladım. Brifingte Etem Şeker, 3-4 kez dere geçişi olacağını söylemişti. Bu
yüzden 37’inci km’deki drop bag noktası için yedek kıyafet hazırladım (Şort,
tişört, ayakkabı). Bu nokta hem bizim drop
bag noktamız hem de 37 km parkurunu koşacak arkadaşların ve bizim bitiş noktamızdı.
YARIŞ ÖNCESİ, KAHVALTIDA NE YEMELİ?
Sabah 5.45’de kalkıp yarış
kıyafetlerimi giydim ve kahvaltıya indim. Raporumun bu kısmında yarış öncesi
nasıl bir kahvaltı yapmak gerektiğinden söz edeceğim. Yarış tecrübelerim, pek
çok sporcunun ultra maratonlar öncesinde abartılı şekilde beslendiğini
gösteriyor. Benim menümde sadece 3-4 dilim peynir, 2-3 dilim ekmek, bal ve çay
oluyor. Bunlar sindirimi kolay, tokluk hissi veren ve besleyici ürünler. Pek
çok arkadaşım; sosis, yumurta, omlet, zeytin, salatalık, domates vb. ürünleri
tüketiyor. Bunlar sindirimi zor, mideyi çok rahat bozacak ürünler.
Yarış sabahları, çoğumuz kahvaltımızı konakladığımız
otelde yapıyoruz. Kahvaltıda, “ne kullanıldığı aslında bilmediğimiz” ürünleri
yiyoruz. Yani kendimizi “midemiz” konusunda riske atıyoruz. Ve yarışta
karşılaşabileceğimiz en kötü şeylerden biri “mide bulantısı ya da ağrısı
çekmek”. Bu nedenle tavsiyem, yarış öncesinde basit, doyurucu ve enerji verici
ürünlerin tüketilmesi (Gelecek aylarda bu konuda daha kapsamlı bir yazı
yazacağım).
PARKURDAKİ DEĞİŞİKLİKLER
Yarışa dönersek… Saat 7.30’u
gösterirken yarış başladı. 37 km koşanlar hemen öne geçti. Biz 70 km koşanlar onları
takip etmeye başladık. Parkur, Etem’in bahsettiği gibi bol sulu ve çamurluydu. İki
yıl önce yine Manavgat Ultra’daydım ama parkurun epey değiştiğini fark ettim.
Yarışın 3. km’sinde 37 km parkurunda koşan
Ali Sevinç ile karşılaştım. Onun kalan 34 km’sini birlikte koştuk. Yaklaşık 5.
km’deki dere yatağına geldiğimizde bana ayakkabılarımızı çıkarıp
çıkarmayacağımızı sordu. Onun sorusu bitmeden ben derenin ortasına gelmiştim
bile… O da hemen arkamdan geldi. “3-4 dere yatağından geçeceğiz. Hepsinde ayakkabı
çıkarırsak çok vakit kaybederiz” dedim. Dere yatağına gelmeden parkurdaki sulu
yerlerden geçmiştik ve ayaklarımız çoktan ıslanmıştı. 12. km’deki Seleukeia antik
kenti kontrol noktasına çıkarken patikadan su akıyordu. “Ali, burada ne
yapacaktın? Ayakkabını çıkartıp çıplak ayak mı koşacaktın?” dedim.
GORATEX AYAKKABI ÖNERMİYORUM
Yıllardır trail ve macera yarışlarında
koşuyorum. Hiçbirinde ayakkabılarımı çıkartıp dereden geçmedim. Birçok kişi goratex
ayakkabı tavsiye edip etmediğimiz sorar. Cevabım her zaman “Hayır” olmuştur. Goratex
ayakkabı içine aldığı suyu zor tahliye ediyor. Goratex olmayan ayakkabının
içinde ayaklarımız daha rahat hava alıyor. Bu yüzden goratex koşu ayakkabısı
tavsiye etmiyorum.
İlk kontrol noktasına geldiğimizde
suyum ve yiyeceğim vardı. Bu yüzden kontrol noktasındakilere uzaktan selam
verip duraklamadan devam ettim.
Kilometreler arttıkça parkuru daha çok
beğendim. Parkur hazırlanırken çok büyük emek verildiği belli oluyordu. Yolun büyük
kısmı ince patikadan (single track) oluşuyordu. İşaretleme kusursuzdu. Yalnızca
renk tercihini eleştirebilirim. Sarı siyah şeritler yerine kırmızı beyaz
şeritler olsaydı daha iyi olurdu. Çünkü güneşin çarptığı yerlerde bazen sarı
siyah şeritlerin görünmesi zor oluyordu.
KÖYLÜLER İLK KEZ İŞARETLERİ SÖKMEMİŞ
Köy geçişlerine yaklaşınca saatime
yüklediğim rotaya bakıyorum. Bunun nedeni Türkiye’de ultra maraton kültürü
oluşmaması nedeniyle köylülerin işaretleri sökmesi. İlk kez bir yarışta köy
içine konulan işaretlerin sökülmediğini görerek çok mutlu oldum.
Parkurun keyfini çıkartarak ve Ali ile
sonbet ederek 22. km’deki kontrol noktasına geldik. Kontrol noktasında su
takviyesi yaptım ve elime birkaç dilim elma alıp Ali ile yola koyuldum. 30. Km’den
sonra, 37 km parkurunda koşan iki kişiyi geçtik. Ali kendi parkurunu genel
sıralamada 4. olarak bitirdi.
Benim için zor yollar şimdi başlıyordu.
Yarıştan önce belirlediğim stratejinin ilk bölümü istediğim gibi geçmişti. İlk
37 km’lik bölümde arkadakilerden 5-10 dakika önde olmayı planlamıştım. 37.
km’deki kontrol noktasından sonra yaklaşık 1.5 km’lik bir çıkış vardı. Henüz
arkamda kimse görünmüyordu.
YAVAŞLAMAK, SAKATLANMAKTAN İYİDİR
37. km’deki Oymapınar kontrol
noktasına geldiğimde bir şeyler yiyip tişörtümü değiştirdim ve yeniden yola
koyuldum. 50. km’deki kontrol noktasına kadar genelde çıkış vardı. İkinci stratejim,
50. km’deki kontrol noktasına kadar bu farkı korumaktı. Son 20 km’lik kısım
genel olarak iniş olduğundan hızlanacaktım. Böylece arayı daha da açacaktım.
2 km boyunca jeep yolundan çıktıktan
sonra ince bir patikada koşmaya başladık. Yukarı çıktıkça patika daha da
teknikleşti. Bir yerden sonra bırakın koşmayı, yürümek mümkün değildi artık. Bazı
yerlerinde kaya tırmanışı yaptık. İlk zirvenin ardından yaklaşık 1 km’lik bir
inişi geçtim. Yağmur buradaki zemini çok kaygan hale getirdiğinden birkaç kez
düştüm. Sakatlanmaktansa yavaşlamaya karar verdim. Sonuçta en önde gidiyordum,
arkadakilere yakalanırsam hızlanırım diye düşünerek hızımı düşürdüm.
ACABA YANLIŞ MI GİDİYORUM?
Parkur her geçen dakika daha zorlaşıyordu.
Geçen yıl koşanlar parkurdan bu şekilde bahsetmemişti. Yarış brifinginde Etem de
bu şekilde anlatmamıştı. 49. km’ye kadar patikadan koşacağımızı, 49-50 km arasında
dik ve zor bir çıkış olduğunu söylemişti. “Acaba yanlış mı gidiyorum” diye
düşünmeye başladım. İşaretler çok iyiydi, saatimdeki rota da doğru yerde olduğumu
gösteriyordu. Etem’i aradım, “Kulakların çınlıyor mu” dedim. İşaretleri sordu,
sorun olmadığını söyledim. Bu arada 47. km’ye gelmiştim. 2 km sonra bu kez Etem
beni aradı. Kemal Kukul abinin işaretleri kaçırdığını ve 59 km’deki kontrol
noktasına gittiğini, Cengiz Akyüz’ün de
işaretleri kaçırıp 50’inci km’deki kontrol noktasına ulaştığını söyledi.
Kontrol noktasına vardığımda rahatladım.
Bilgisi verilen parkurdan daha farklı bir parkurda koşmak psikolojik olarak yıpranmama
neden olmuştu. Kontrol noktasında biraz oyalandım. Yola koyulurken Cevdet
Alyılmaz abi geldi. Cevdet abi dağcılık kökenli olduğu için bu kısmı bayağı iyi
koşmuş. Kontrol noktasından beraber çıktık. Buradan sonra yaklaşık 1 km daha
çıkış vardı. Ardından 59. Km’deki Aygır Deresi kontrol noktasına kadar inecektik.
İnişin başlamasıyla beraber Cevdet abiye “Abi ben kaçar” dedim ve tempomu
artırdım.
Kontrol noktasına yaklaşırken Cengiz
abiyi yakaladım. Kemal abi de beni kontrol noktasında bekliyordu. Kontrol
noktasında durmadan devam ettim. Yarıştan önce hava durumuna baktığımda öğleden
sonra yağmur gösteriyordu. Yağmura yakalanmadan önce yarışı bitirmek
istiyordum.
Kemal abi, Cengiz ve ben son km’leri
beraber koştuk. Parkurun bu kısmı çok keyifliydi. Dere yatağının içi çok
güzeldi. Son 5 km kala tekrar teknik bir patikadan aşağı indik. Bu inişten
sonra yaklaşık 500 metrelik bir tünelden geçtik. Bu kısımda Cengiz abi geride
kaldı. Kemal abiyle Oymapınar’daki bitiş noktasına kadar gittik. Yarışma
sonunda Kemal abi 50 km kontrol noktasını pas geçtiği için organizasyon
tarafından diskalifiye edildi. Cengiz abi ise 50 km kontrol noktasına parkuru
takip etmeden gittiği ve bunu organizasyona bildirdiği için zaman cezası aldı.
NASIL DAHA İYİ OLABİLİR?
Yarışı değerlendirecek olursam, bence ilk
37 km mükemmeldi. Önümüzdeki yıllarda bu parkurda koşacaklara 37 km parkurunu
tavsiye ederim. Genelde kontrol noktalarında durmasam da kontrol noktaları
kusursuza yakın duruyordu. Görevliler sıcakkanlı ve güler yüzlüydü. İşaretleme
kusursuzdu (sarı siyah yerine, kırmızı beyaz şeritler olsa daha iyi olurdu). 40-50km
arası çok teknikti. Bu yüzden yarışmacılar epey tepki gösterdi. Belki yarış
öncesi uyarı yapılsaydı bu kadar tepki olmazdı. Türkiye’de ultra maraton koşan
insan sayısı sınırlı. Henüz bu derece teknik parkurlara alışık değiliz. Gelecek
yıl bu kısımda değişiklik yapılırsa daha zevkli bir parkurda koşmak mümkün
olacaktır.
Yarışta başta Etem Şeker, Hayrettin Şeker
ve Orçun Ocakoğlu olmak üzere emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Yarışma
da malzeme desteği sağlayan Underarmour Türkiye ekibine, Garmin Türkiye ve
Suunto Türkiye ekibine teşekkür ederim.
Yarış parkur bilgileri linki:
YARIŞ SONUÇLARI
Manavgat Ultra Maratonu
-
Kadınlar
1. Eda Kınacı
2. Seda Nur Çelik
3. Natalia Senyovskaya
-
Erkekler
1. Mahmut Yavuz
2. Cevdet Alyılmaz
3. Karol Bogus
Hocam tebrikler, ayağınıza sağlık. seneye farz oldu bu yazinizdan sonra :)
YanıtlaSil:-) Bekleriz
Sil